Muridan
Fâtih Sultan Mehmed Han Vakfiyesinden

Fâtih Sultan Mehmed Han Vakfiyesinden

Vakfın, genellikle vâkıfı tarafından hazırlanmış nizâmnâmesine vakfiye denir. Bunlar, kadılık siciline işlendikten sonra kesinleşirdi. Tarih boyunca vakfiyeler, taş, deri ve kâğıt üzerine yazılmıştır. Şayet vakıf, bir bina ise bazen vakfiye bina duvarlarından birine kazılırdı. Nitekim Türkçe ilk vakfiye olan Germiyanoğlu II. Yakub Bey (v.1428) vakfiyesi taş üzerine yazılmıştır.

 
Vakfiyelerden defter gibi olanlar olduğu gibi, muhtasar ve tek sayfa şeklinde olanlar da mevcuttu. 
Mufassal olanlar üslup bakımından edebî değeri yüksek olan eserlerdir.
 
Vakfiye, -ebad bakımından ister büyük, ister küçük olsun- mahiyet itibari ile üç ana bölümden oluşuyordu.
1. Dîbâce/Giriş: Vâkıfın, vakfı kurma gayesinden bahseden bölümdür. Girişte Besmele, Hamdele ve Salveleden sonra hayra teşvik edici âyet ve hadisler bulunur, hatta bu husus şiirlerle de desteklenirdi.
2. Vakfın Hizmet Şartları: Gelir kaynakları (vakfolunan malların neler olduğu), vakfın kimler tarafından idare edileceği, müessesede kaç şahsın çalışacağı, bunlara ne kadar ücret ödeneceği, bu ücretlerin hangi gelirlerden elde edileceği ve masraf yerleri­ni (nerelere ve kimlere sarf edileceği),  gösteren bölüm. Vakfiyenin en uzun kısmıdır.
3. Sonuç: Müessesenin şeriata uygunluğu belir­tilerek, hiç bir kimsenin bu vakfa müdahale edemeyeceğine dair hâkimin (vakfın sıhhat ve lüzumuna dair) hükmü ve mührü yer alırdı.
En sonunda tarih ve şahitlerin imzaları bulunurdu.
Vakfiye, hukukî bir vesikadır. Kadı tarafından tescil edilen vakfiyeler, Defterhânenin ilgili bürolarından birine kaydolunurdu.
Vakfiyelerin, gerek başında ve gerekse sonda pek çok dua... Biri hayır dua, diğeri de beddua…
Fâtih, fetihten sonra hissesine düşen emlakten hiç birini almayarak tamamını vakfetti. O, bu harap şehri, merkez olmaya yaraşır bir hâle getirirken bu vakıflardan epey istifade edilmiştir.
 
“Ben ki İstanbul fatihi abd-i aciz Fatih Sultan Mehmed bizatihi alın terimle kazanmış olduğum akçelerimle satın aldığım İstanbul’un Taşlık mevkiinde kâin ve malumu’l-hudud olan 136 bab dükkânımı aşağıdaki şartlar muvacehesinde vakfı sahih eylerim.
Şöyleki: Bu gayr-ı menkulatımdan elde olunacak nemalarla İstanbul’un her sokağına ikişer kişi tayin eyledim... Ayrıca 10 cerrah, 10 tabip ve 3 de yara sarıcı tayin ve nasb eyledim. Bunlar ki ayın belli günlerinde İstanbul’a çıkalar, bila istisna her kapıyı vuralar ve o evde hasta olup olmadığını soralar; var ise şifası şifayap olalar. Değilse kendilerinden hiçbir karşılık beklemeksizin Darülaceze’ye kaldıralar, orada salah bulduralar.
... Ayrıca külliyemde bina ve inşa eylediğim imarethanede şehit ve şühedanın kavimleri ve medine-i İstanbul fukarası yemek yiyeler. Ancak yemek yemeye veya almaya bizatihi kendüleri gelemeyenlerin yemekleri güneşin loş bir karanlığında ve kimse görmeden kapalı kaplar içerisinde evlerine götürüle...”
 
Fatih Sultan Mehmet Han’ın Vasiyetinden...
 

Top