Muridan
İsmail Hakkı Bursevî (k.s)

İsmail Hakkı Bursevî (k.s)

Ailesi tarafından kendisine “İsmâil” ismi verilmiş, şiirlerinde kullandığı “Hakkı” mahlasını diğer eserlerinde ismiyle birlikte kullandığından zamanla bu mahlas ismiyle bütünleşmiştir. İsmâil Hakkı Aydos’ta doğmuş olması sebebiyle “Aydosî”, Celvetiyye tarîkatına mensup olduğu için “Celvetî”, bir müddet Üsküdar’da yaşadığı için “Üsküdârî”, Bursa’da uzun süre yaşayıp orada medfun olması dolayısıyla “Bursevî” nisbelerini kullanmıştır. Özellikle “Bursevî” nisbesiyle şöhret bulmuştur. M. Ali Aynî, Mesnevi şârihi İsmâil Ankarâvî (Ö. 1041/1631-32)’den ayırt etmek için “Bursevî” denildiğini zikreder.

 

Ailesi- Doğumu ve Çocukluğu

İsmâil Hakkı bugün Doğu Bulgaristan sınırları içinde bulunan Aydos’ta 1063 Zülka’de/1653 Eylül ayında dünyaya gelmiştir. Babası Mustafa Efendi Bayram Çavuş’un oğludur. Tasavvufa meyli olan bir insandır. Annesi Kerîme Hanım Kadı Ahmed Efendi’nin kızıdır. Böylelikle Bursevî’nin baba tarafından tasavvufa âşinâ, anne tarafından ilmiye sınıfına mensup bir aileden geldiğini söylemek mümkündür.

Babası Mustafa Efendi, İsmâil Hakkı’nın doğumundan bir yıl önce Aksaray’da Esir Hanı’nda meydana gelen büyük yangında mal ve emlâkını kaybetmiş, İstanbul’dan ayrılarak akrabalarının bulunduğu Aydos’a yerleşmek zorunda kalmıştır.

İsmâil Hakkı yedi yaşındayken annesini kaybetmiştir. Babasının vefatına dair elimizde herhangi bir malûmat bulunmamaktadır. Ancak, sülûkünü tamamladıktan sonra ilk görev yeri olan Üsküp’e giderken babasını ziyaret ettiğini göz önünde bulundurursak, babasının 1086/1675-76’dan sonra vefat ettiğini söyleyebiliriz.

Eğitimi

İsmâil Hakkı’nın 16 yıl süren tahsil hayatını üç dönem halinde ele alabiliriz. İlim tahsiline 1070/1659-60 tarihinde yedi yaşlarında başlayan İsmâil Hakkı, 12 yaşında Edirne’ye geçmiş ve 1083/1672-73’den itibaren tahsiline İstanbul’da devam etmiştir.

Aydos’taki ilk beş yıllık sürede Bursevî, Osman Fazlî’nin Felibe’ye gitmesiyle yerine tayin ettiği Şeyh Ahmed Efendi’den ilim tahsil etmiş, okuma- yazma ile birlikte Arapça ve Türkçe’nin temel bilgilerini öğrenmiştir. Bundan sonraki dönemde Osman Fazlî Efendi’nin ilk halîfesi olan Edirne şeyhlerinden Şeyh Seyyid Abdulbakî Efendi ziyaret maksadıyla Aydos’a gelir.

İsmâil Hakkı’daki kabiliyeti görünce, onu daha iyi yetiştirmek için babasından ve babaannesinden izin ister. Onlar da buna razı olurlar ve İsmâil Hakkı’yı onunla Edirne’ye gönderirler.

İsmâil Hakkı, Şeyh Abdulbakî Efendi ile Edirne’ye gittiğinde on bir yaşındaydı (1047/1637-38). Edirne’deki yedi yıllık tahsil süresinde hıfzını tamamlamış ve şer’î ilimler ağırlıklı, düzenli bir eğitim görmüştür.

Tasavvufa Yönelişi

Edirne’de yedi yıllık tahsil dönemi geçtikten sonra hocası Şeyh Abdulbakî Efendi zâhirî ve bâtınî ilmini ilerletmesi ve tasavvufa intisab etmesi için Bursevî’yi İstanbul’da bulunan Osman Fazlî Efendi’ye gönderdi. Henüz yirmi yaşında olan İsmâil Hakkı 1083 yılı Rebîü’l-Evvel ayı ortalarında (Temmuz 1672) Osman Fazlî Efendi’nin Fatih Atpazarı’ndaki hankâhına gelir. Şeyhle görüşür ve şeyh onu mürîd olarak kabul eder.

Osman Fazlî Efendi, Üftâde ve Aziz Mahmûd Hüdâî’den sonra Celvetiyye tarîkatının en büyük sûfîlerindendir. İsmâil Hakkı’nın ilk ve tek mürşididir. 1041/1631-32’de Şumnu’da doğan Osman Fazlî Efendi ilk öğrenimini babası Seyit Fethullah Efendi’nin halîfesi Saçlı İbrahim Efendi’den almıştır. İbrahim Efendi’ye intisab ederek Celvetiyye tarîkatına dahil olmuştur. Hocası tarafından İstanbul’a gönderilen Osman Fazlî Efendi önce Hüdâi’nin kızının oğlu Mes’ud Çelebi’ye intisab etmek istemişse de meczubiyeti yüzünden vazgeçmiş, yine Celvetî meşâyıhından Zeyrek Dergâhı Şeyhi Zâkirzâde Abdullah Efendi (Ö. 1068/1657-58)’ye intisab etmiştir.

Şeyhinin yanında hem şer‘î ilimleri hem de sülûkunu tamamlayan Osman Fazlî Efendi 1065/1654-55’te Aydos’a halîfe tayin olmuştur. Zâkirzâde’nin vefatına kadar burada kalıp, vefatından sonra Felibe’ye geçmiştir. On beş yıl Felibe’de kalan Fazlî Efendi, 1083/1672-73’den sonra da İstanbul’a yerleşmiş, Zeyrek Camii’ne bitişik Celvetiyye Dergâhı’nda ders vermiştir. İsmâil Hakkı ile bu dergâhta buluşmuşlar.

İsmâil Hakkı gerek zâhirî ilimlerle ilgili eğitimi ve gerek tasavvufî ilimlerle ilgili eğitimi ciddi tutan Osman Fazlî Efendi’nin yanında üç yıl süren riyâzatla dolu bir eğitim görmüştür. Bursevî, bu dönemdeki eğitiminin ilk zamanlarında zâhirî ve bâtınî ilimleri aynı seviyede görmekle birlikte, son zamanlarında mânevî eğitimin ağırlık kazandığını görmekteyiz.

Bu dönemde iyi derecede Farsça öğrenen İsmâil Hakkı, şeyhinden ilm-i âdâb, kelâm ve ferâiz okumuştur. Bu arada Hâfız (793/1390-91)’ın Divân’ını, Sa’dî (689/1290)’nin Bostan ve Gülistân’ını, Mevlânâ Câmi (898/ 1492-93)’nin Baharistân’ını, İbn Kemal (940/ 1534)’in Nigâristân’ını, Mevlânâ (672/1273-74)’nın Mesnevî ve Fîhi mâ Fîh’ini, Vâiz Hüseyin el-Kâşifî (910/1504-05)’nin Cevâhirü’t-Tefsîr’ini okumuştur. Ayrıca Hâfız Osman’dan hat dersleri almıştır.

Bursevî’ye ayrı bir önem veren Osman Fazlî Efendi, ilmini ve mâneviyâtını kemâle erdirmek için Celvetiyye tarîkatının âdab ve usûlüne göre hergün yapacağı zikir ve virdler tayin etmiştir. Zâhirî ilimlerle ilgili tahsilini tamamladıktan sonra şeyhinin işaretiyle Zeyrek Camii’nde doksan günlük halvete girdi. Halveti tamamladıktan sonra dervişlerin yemeklerini pişirmek, zâviyeyi süpürmek, yemekten sonra kapları yıkamak ve sofrayı temizlemek gibi hizmetleri gördü. Bundan sonra da şeyhinin yerine vaazlar verdi ve nihayet Üsküp’e halîfe olarak tayin oldu.

Halîfeliği

1086/1675-76’te başlayıp vefatına kadar elli yıllık bir süreyi içine alan irşad faaliyetlerinde İsmâil Hakkı hem öğretmen, hem vâiz, hem mürşid ve hem de müellif olmak üzere dört vazifeyi birden sürdürmüştür. Şeyhi Osman Fazlî’nin vefatına kadar irşadla görevli bulunduğu her yere onun tayini ile gitmiş ve karşılaşğı bütün problemlerde şeyhi ile istişare etmiştir.

Bursevî 1 Rebîulâhir 1086 (Haziran 1675)’te Üsküp’e ulaşır. Önceleri bir cami hücresinde kalan Bursevî daha sonra zengin bir hanımın inşâ ettirdiği yeni bir zâviyeye geçer. Bursevî, yirmi dört yaşında iken 1087/1676-77 yılında aslen İstanbullu olup Üsküp’e yerleşmiş olan Şeyh Mustafa Uşşâkî’nin kızı Afife Hanım’la evlenir.

İsmâil Hakkı, vaaz ve irşad vazifelerinin yanı sıra zâhirî ilimlerle ilgili dersler veriyordu. Üsküp’te Kitap ve sünnete muhalif fikirlere sahip olan müftü, kadı, imam ve şeyhlik makamını işgal eden bazı ileri gelenleri vaazlarında sert bir üslûpla eleştirir. Bu durum gittikçe ilerler ve olay Osman Fazlî Efendi’ye intikal eder.

Osman Fazlî de onları barıştırır ve hadîsenin tamamen kapanması için Bursevî’yi Köprülü’ye, Köprülü’deki halîfesini de Üsküp’e tayin eder. Köprülü sâkinleri ve civar kasabalardaki halk İsmâil Hakkı’dan müftü olmasını isterler. Halkın bu isteğine kadılar da destek verir. Ancak İsmâil Hakkı şeyhinin de işaretiyle bu teklifi reddeder. Buna karşılık Ustrumca halkının ısrarlı istekleri ve Osman Fazlî’nin de izniyle 1093/1682’de Ustrumca’ya geçer.

İsmâil Hakkı 1095/ 1684 yılı sonlarında, padişah IV. Mehmed’e vaaz ve nasihat etmek üzere Edirne’de bulunan şeyhi Osman Fazlî Efendi tarafından saraya davet edilir. Bu, onun için üç ay gibi bir süre şeyhiyle beraber olma ve onunla birlikte bazı kitapları mütâlaa etme imkânı sağlar. Bu sırada Osman Fazlî Efendi’nin Bursa halîfesi Sun’ullah Efendi’nin vefat ettiği ve yerine başka bir halîfe istendiğine dair haber gelir. Bunun üzerine şeyhi, İsmâil Hakkı’yı Bursa’ya halîfe olarak tayin eder.

Eşinin Bursa’ya gitmek istememesi üzerine sıkıntı yaşasa da, İsmâil Hakkı’nın tamamen kararlı davranması dolayısıyla eşi de kabul etmek zorunda kalır. Bursevî, 8 Cemâziyelâhir 1096 (Mayıs 1685) tarihinde ailesi ile birlikte Bursa’ya ulaşır. Bursa’daki ilk yılları barınma ve geçim sıkıntısı da dahil her yönden Üsküp’te geçirdiği yıllar kadar zor ve çileli geçmiştir. Bu sıkıntılı dönemde İsmâil Hakkı gittikçe mücâhedesini arttırır. Yeme ve içmeyi azalttıkça azaltır. Bursevî, Bursa’ya taşındıktan sonra ders vermeyi bırakır. Buna karşılık vaaz ve nasihatlere ağırlık verir.

Her pazar Câmi-i Kebîr (Ulucami)’de vaaz verir. Mevzuları hazırlarken tefsîr, hadîs, fıkıh, kelâm ve tasavvufa dair eserlerden istifade eder. Kendisine gelen bir ilhâm üzerine Şaban 1096/ Temmuz 1685’te tertîb üzere Kur’ân-ı Kerîm’in başından başlayarak vaazlarında tefsîr etmeye başlar. Bu tefsîrini de çekici bir üslûpla yazıya geçirir. Bu şekilde te’lif etmeye başladığı eserine “Rûhu’l-Beyân fî Tefsîri’l-Kur’ân” ismini vermiştir.

İsmâil Hakkı Bursa’ya geldikten sonra, ilmî gelişimini tamamlayarak, şeyhin kavlî ve fiilî nasihatlerini almak ve neşâtını yenilemek maksadıyla beş kez İstanbul’a şeyhini ziyarete gelmiştir. Bu ziyaretler esnasında şeyhinin umûmî ve husûsî sohbetlerinde notlar tutmuştur.

İsmâil Hakkı son olarak şeyhini Kıbrıs’ta sürgün olduğu sırada ziyaret etmiştir. 1102/1690-91 senesinde şeyhinin daveti üzerine, şeyhinin küçük oğlu Mustafa ve üç dervişle birlikte Magosa’ya gider. Osman Fazlî Efendi’nin onu Kıbrıs’a çağırma sebebi, onu yerine şeyh olarak tayin etmektir. Böylece bu ziyaret esnasında Celvetiyye tarîkatı şeyhliği İsmâil Hakkı’ya devredilir.

Şeyhliği

Kıbrıs’ta şeyhinin yanında on yedi gün kalan İsmâil Hakkı, iki dervişle birlikte Bursa’ya döner. Bir müddet sonra şeyhi Osman Fazlî Efendi 17 Zilhicce 1102 (Eylül 1691) salı günü vefat eder.

İsmâil Hakkı ordunun moral gücünü takviye etmek ve sefere hazırlamak için Sadrazam Elmas Mehmed Paşa tarafından sefere davet edilmiştir. Sefer esnasında askere vaaz ve nasihatler etmiş, Sultan Mustafa da bu nasihatleri dinlemiştir.

1110/1698-99 yılında İsmâil Hakkı’nın oğulları İshak ve Ubeydullah on iki gün içinde vefat ederler. Bundan bir yıl sonra 1111/1699-1700 senesinde Şam üzerinden karayoluyla hacca gider. Harameyn’de geçirdiği yedi ayın elli gününü Medine’de, beş ay on gününü Mekke’de geçirmiştir. Bursevî’nin bu haccında arefe günü Cuma’ya rast geldiğinden bu sene hacc-ı ekber olmuştur. İsmâil Hakkı bunun kendisi için pek çok bâtınî fütûhata vesîle olduğunu söyler. Hac dönüşü kafilelerine eşkıyâ saldırır ve İsmâil Hakkı canını zor kurtarır. Ancak değerli kitapları ve kıymetli eşyalarının tümü zâyi olur.

Bursevî hacdan döndükten sonra 1122/ 1710 yılına kadar Bursa’da ikâmet eder. Bir grup mensubu ile 1122/ 1710’da ikinci haccı için yola koyulur. İstanbul üzerinden deniz yoluyla Mısır’a gelirler. İki aydan fazla kaldığı Mısır’da ulemâ, tasavvuf erbâbı ve halkla irtibat kurar. Bazılarına eserler yazıp hediye eder ve icazetnâmeler verir. Buradan da hac fârizası için Mekke’ye geçer. İsmâil Hakkı’nın bu hac seferi de birincisi gibi on yedi ay sürmüş, hacdan dönüşünde önce İstanbul’a, oradan da Bursa’ya geçmiştir.

Bursevî, Cemâziyelâhir 1126/Haziran 1714’te işaret-i ilâhî ile Tekirdağ’a yerleşir. Burada üç yıl kalan İsmâil Hakkı, Osman Fazlî Efendi’nin en çok sevdiği kızı Hanîfe Hanım’la evlenmiştir. Hânife Hanım, İsmâil Hakkı’yla evlendikten iki yıl sonra vefat etmiştir. Bursevî’nin Tekirdağ’da gerçekleştirdiği bir diğer evlilik de Âişe Hanım’ladır.

1129/1717’de Bursa’ya dönen İsmâil Hakkı İbnü’l-Arabî (Ö. 638/1240)’ye duyduğu sevgi ve bağlılık nedeniyle, Receb 1129/Temmuz 1717’de eşi ve çocuklarıyla birlikte Şam yolculuğuna çıkarBursevî üç yıl kadar kaldığı Şam’da zaman zaman İbn-i Arabî’nin kabrini ziyaret etmiş ve onun maneviyatından istifade etmeye çalışştır. Bununla birlikte te’lif faaliyetlerine burada da devam etmiş, bölgenin ilim erbâbı ile özellikle sigara içmenin haram olup olmadığına dair hararetli tartışmalar yapmıştır. Özellikle Şeyh Abdulganî en-Nablusî ile bu konuda çok tartışştır.

1133/1720-21 yılında ailesi ile birlikte Şam’dan dönen Bursevî, Üsküdar’da Damad İbrahim Paşa’nın kendisi için satın aldığı eve yerleşir. Burası aynı zamanda tarîkatının da merkezi haline gelir. İsmâil Hakkı’nın Üsküdar’da kaldığı üç yıllık süre içinde te’lif hayatı oldukça verimli geçer. Eserlerinin çoğunu burada yazmıştır.

Bu dönemde Üsküdar’daki Ahmediye Camii’nde vaaza başlar. Vaazlarında zaman zaman vahdet-i vücûd meselesinden bahsettiği ve İslâm akîdesine aykırı sözler söylediği gerekçesiyle, hakkında soruşturma açılır. Tahkîkat neticesinde İstanbul ve Üsküdar halkından pek çok kimse lehinde şahadette bulununca şikayetin asılsız olduğu anlaşılır. İsmâil Hakkı üç sene Üsküdar’da kaldıktan sonra 1135/1722-23 yılında; Üsküdar’da aleyhine oluşan menfî hava ve Bursalı dostlarının ısrarı üzerine Bursa’ya döner. Elindeki bir miktar parayla, ömrünün son iki yılını da bugün ibâdete açık olan Muhammediye Camii’nin inşasına harcamıştır. Bu dönemde yaşının ilerlemiş olmasına rağmen eser te’lifine, irşâda ve camilerdeki vaazlarına devam etmiştir.

İsmâil Hakkı, 9 Zilkâde 1137/20 Temmuz 1725 perşembe günü akşama doğru vefat etmiştir. Vefat ettiğinde hicri tarihe göre 75 yaşında olan İsmâil Hakkı, Bursa Tuzpazarı’nda inşâ ettirdiği caminin kıble tarafına defnedilmiştir.

Mehmed Şemseddin Efendi, Bursevî’nin Kitâbü Nakdi’l-hâl adlı eserindeki bir şiirin sonunda kendisinin vefat tarihine işaret ettiğini fark etmiştir. Şemseddin Efendi, bunu İsmâil Hakkı’nın kerâmetlerinden kabul eder. Şiirin tamamını bir taşa hakkettirerek mezarına yerleştirilmesini sağlar. Söz konusu şiirin son beyti şöyledir:

Âteş-i tevhîd-i her kim yaktı kânûn-i dile

Hakkıyâ, envâr-ı Hakk ile pür oldu merkadi

İsmâil Hakkı’nın kabrini ve camiini içine alan İsmâil Hakkı Tekkesine, İsmâil Hakkı Âsitânesi, Hikmetizâde Dergâhı ve Sırrî Zâviyesi de denir. İsmâil Hakkı 1098/1686-87’de Bursa’ya geldiğinde oturmuş olduğu ev ve evine bitişik çilehanesi bu külliyenin ilk mamureleredir. Daha sonra ihtiyaca binaen birkaç oda ilave edilmiş ve Hakkı’nın vefatından önce de sözü edilen cami yapılmıştır.

Top