“Resûlüm! Hem kendinin hem de mümin erkeklerin ve mümin kadınların günahlarının bağışlanmasını dile!” (Muhammed, l9) Varlığın hazzını, yokluğun, yoksulluğun, kimsesiz ve yetim olmanın acılarını ve hüzünlerini ed-Dulıâ süresinde de zikredildiği üzere yaşayarak öğrenen Hz. Peygamber, ilâhi vahyin anlatımıyla “ümmetine çok düşkün, onların üzülmesi kendisine çok ağır gelen” bir şahsiyetti.
Bir başka ifadeyle “Peygamber müminlere kendi canlarından daha yakındır. Eşleri, onların analarıdır.” (Ahzâb, 6) Kendi dilinden “Ben müminlere kendi canlarından daha yakınım. Kim mal, mülk bırakırsa varislerinindir. Kim de yetim, kimsesiz ve karşılıksız borç bırakırsa ödemek bize düşer“ ifadeleriyle kimsesiz, düşkün ve yoksulları himaye sorumluluğunda olduğunu açıkça ilan etmektedir.
Onları gözü gibi sakınırdı. İnsanları kötü sonuç ve akıbetten koruma heyecanını ifadelendirdiği bir anlatımında O, kendi ruh halini, insanları ateşin etrafına üşüşen pervaneler misali, yanmasın mahvolmasınlar diye oradan uzaklaştırmaya çalışan birisine benzetir ve “Sizi ateşe düşmekten alıkoymak için ben eteklerinize sarılıyorum, siz ise pervaneler gibi ateşe doğru hücum ediyorsunuz.”
Sadece bu kadar mı? O, insanların dertlerini dinler, onlar için çözüm arar ve daima onları kendisine tercih ederdi. Derdini söylemek için kulağına eğilen birisini arzusu tamamlanıncaya ve sırrını paylaşıncaya kadar ondan uzaklaşmazdı. Arkadaşlarının zihinlerini meşgul eden dert ve sıkıntılarını onlarla paylaşır, sırdaş ve dert ortağı olurdu. Hem sırrına sahip olur, hem de derdine çare olurdu. Sırlara sahip olmayı bir emanet bilinciyle değerlendirir ve şöyle derdi: “Birisi size bir şey söylemek isteyip de sağa sola göz gezdirirse bilin ki o, sır ve emanettir.”
Benzer bir hadise de bir dostu ile dertleşirken gerçekleşti. Arkadaşlarının da bulunduğu bir ortamda bir dostuyla dertleşiyordu. O kadar dalmışlardı ki her şey Hz. Peygamber’in göz pınarlarından süzülen ve ardı arkası kesilmeyen gözyaşları sebebiyle orada bulunanların sükûneti bozmasıyla ortaya çıktı. Bu dostu ona geçmişte; câhiliyye dönemi ismiyle anılan kötü zamanlarında yaptığı ve gönlünün derinliklerinde onulmaz yaralar bırakan ve halen izlerini taşıdığı bir olayı anlatıyor ve bundan dolayı Allah’tan bağışlanmasını niyaz ediyordu. Hz. Peygamber de anlatanın gözyaşlarına boğulmasına eşlik edercesine onun üzüntüsüne iştirak ediyordu. Gözyaşları bundandı. Yanlarında bulunan sahabenin müdahaleleri ve Peygamberi üzen bu şahsa homurdanmalarıyla ara verilen hüzün hali, bir cümleyle yeniden başladı. “Değmeyin! Arkadaşınızın gönlünü yıkıp yakan bir hüznü vardır. Bırakın anlatsın!” dedi. Ve ona dönüp: “Bir daha anlat bakayım şu derdini” diye ekledi. Yeniden başladı aynı enstantane... Bu zât Hz. Ömer’di ve câhiliyye döneminde geleneklere uyarak diri diri toprağa gömdüğü yavrusunun acısını, gönlünü yakıp kavuran ve her gün tazeleyerek yeniden yaşadığı biricik kızının acısını paylaşacak birisini arıyor ve o hadiseyi anlatıyordu. Dert ortağı yine Hz. Peygamber’di...
O, Kur’ân’ın “Sizin dostunuz/veliniz ancak Allah’tır, Resulüdür, iman edenlerdir.” (Mâide, 55) ifadesiyle tanımladığı gibi herkesin dostu olmaya çalışıyor ve herkesi himaye etmek istiyordu. Çünkü o, rahmet insanı, sevgi insanı ve bütün erdemlerin odaklaştığı, sembol ve âbide şahsiyetti.
İnsanî erdemlerin abidevî ölçekte örneğini temsil eden Hz. Peygamber’e, hamiyetperver olmakla ilgili Kur’ân-ı Kerim’de;
* Muhatap olduğu insanlara nazik ve zarif davranması sebebiyle onların çevresinde bulunmaya devam etmesi ve etrafından dağılıp gitmedikleri, bu sebeple onları korumaya, himaye etmeye, onlara dua etmeye ve fikirlerine ve istişarelerine başvurmaya ve affedilmeleri için niyazda bulunmaya devam etmesi,
* Hem kendisi, hem mü’min erkekler hem de mü’min kadınların günahlarının bağışlanması için af dilemesi,
* Kendisini çeşitli söylentilerle üzenlere her şeyi duyup söyleyen bir kulak değil iyi şeylerin bilgisini yücelerden öğrenip size aktaran “hayır kulağı” olduğunu bildirmesi,
* Mü’minler için sükûnet olan duasını onlardan esirgememesi ve onlar için dua etmesi,
* Toplumun muhtaç olan katmanlarını teşkil eden ana- baba, akraba ve yakınlar, yetimler, fakirler, yolda-izde kalmış olanlara haklarının verilmesi ve mali harcama yapılması,
* Mali harcamalarda israftan sakınılıp savurganlık yapılmaması,
* Kendisinin de geçmişte yetim, yoksul, garip ve kimsesiz olduğunu unutmaması ve yetim ve kimsesizleri ezmemesi,
* Yetim kadınlar, çaresiz ve yetim çocukların hak ve hukukuna riayet edip onlara karşı adaletle ve şefkatle davranması,
* Kendi himayelerinde bulunan yetimlerin malına karşı en iyi tutumla yaklaşması,
* Ayrıca yetimlerin iyi yetiştirilmesi ve onların yüz üstü terk edilmemesi gerektiği emir ve tavsiye edilmektedir.
Seçkin ve övülmüş bir insani erdem olan hamiyetperver olmakla ilgili özelde Hz. Peygamber’e, genelde herkese davranış ve ifade yükümlülüğü getiren ayetlerin meallerini okuyucuların dikkat ve anlayışına sunuyorum.
a. Mü’minleri Himaye Etmek
Hz. Peygamberin mü’minleri kollama ve himâye etmesi ve onların dünya ve ahiret saadetini sağlamasına ilişkin ayetler onun bu yönünü şöyle tanımlamaktadır;
* Allah’ın rahmeti ile onlara yumuşak davrandın!
* Şayet kaba, katı yürekli olsaydın,
* Hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi,
* Şu halde onları affet! Bağışlanmaları için dua et! Onlara danış!
* Karar verdiğin zaman da,
* Allah’a dayanıp güven! Allah, kendisine güvenenleri sever. (Âl-i İmrân, 159)
* Bil ki, Allah’tan başka ilâh yoktur!
* Hem kendinin, Hem de mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların günahlarının bağışlanmasını dile! (Muhammed, 19)
* Yine o münafıklardan;
* “Peygamber, her söyleneni dinleyen bir kulaktır”, diyerek
* Peygamberi incitenler de vardır. Onlara de ki:
* O, sizin için bir hayır kulağıdır.
* Çünkü o Allah’a inanır, Müminlere güvenir ve
* O, sizden iman edenler için de bir rahmettir.
* Allah’ın Resûlü’ne eziyet edenler için mutlaka elem verici bir azap vardır. (Tevbe, 61)
* Onların mallarından sadaka al! Bununla onları günahlardan temizlersin,
* Onları arıtıp yüceltirsin ve onlar için dua et!
* Çünkü senin duan onlar için sükûnettir. (Tevbe, 103)
* Sana, Allah yolunda ne harcayacaklarını soranlara de ki:
* Maldan harcadığınız şey,
* Ebeveyn, yakınlar, yetimler, fakirler ve yolcular için olmalıdır.
* Şüphesiz Allah yapacağınız her hayrı bilir. (Bakara, 215)
b. Zayıf ve Güçsüzleri Himaye Etmek
Hz. Peygamberin zayıf ve güçsüzleri kollama ve himaye etmesi ve onların dünya ve ahiret saadetini sağlamasına ilişkin ayetler onun bu yönünü şöyle tanımlamaktadır;
* Akrabaya, yoksula hakkını ver!
* Gereksiz yere de saçıp savurma! (İsrâ, 26)
* Sana, Allah yolunda ne harcayacaklarını soranlara de ki:
* Maldan harcadığınız şey,
* Ebeveyn, yakınlar, yetimler, fakirler ve yolcular için olmalıdır.
* Şüphesiz Allah yapacağınız her hayrı bilir. (Bakara, 215)
c. Muhtaçları Himâye Etmek
Hz. Peygamber’in muhtaçları kollama ve himâye etmesi ve onların dünya ve ahiret saadetini sağlamasına ilişkin ayetler onun bu yönünü şöyle tanımlamaktadır;
* Muhtaç olanı, el açıp isteyeni
* Sakın azarlama! (Duhâ, 10)