...Hz. Peygamber ve bütün peygamberler, “O peygamberler ki Allah’ın gönderdiği emirleri duyururlar, Allah’tan korkarlar ve O’ndan başka kimseden korkmazlar.” (Ahzâb, 33/39) âyetinde ifade edildiği üzere korkusuzdurlar.
“Ey Muhammed! De ki: Allah bana yeter. Ondan başka ilah yoktur. Ben sadece O’na güvenip dayanırım.” (Tevbe, 9/129)
Güven, varlığına anlam yükleyen herkesin, özellikle erdemlere ulaşmak gayret ve çabasında olan her insanın ihtiyaç duyduğu, azim ve kararlılığı artıran bir duygudur. Kuşku ise, her işte ve her yerde ataletin, korkunun, başarısızlığın, umutsuzluğun ve hayal kırıklığının temel öğesi ve en başta gelen sebeplerindendir.
Birbirinizin zıddı olan bu iki duygu, ferdî ve toplumsal anlamda da fevkalade önemli, hâkim oldukları fert ve toplum hayatının ruhunu teşkil edecek kadar hayatîdir. Birinin varlığı, özgüven, başarı, huzur ve mutluluk sunarken, diğeri güvensizlik, şüphe, paranoya, başarısızlık, huzursuzluk ve kaos getirmektedir.
Güven duygusu haklı gerekçelerle desteklenmiş ferdin, özgüveni tamdır. Karakteri ve şahsiyeti iyi bir seyir izler. Güven, tek başına/ferdî olarak, aile ortamında ve toplumsal hayatta, huzur ve sükûnun teminatıdır. Kuşkularla donanmış ve kuşatılmış ferdi, aileyi ve toplumu hiçbir önlem rahatlatmaz ve ona mutluluk sağlamaz.
İç dünyası kuşkulara mesken olmuş, gönlü şüphelerle kuşatılmış bir şahsın, kendisiyle barışık olması imkânsız ve ruh hastası olması kaçınılmaz bir sonuçtur.
Kendisiyle barışık olmayan ferdin başkalarıyla iyi ve güzel diyaloglar kurması nasıl mümkün olabilir? Örneklemeyi sürdürdüğümüzde, aile içinde eşlerin birbirine güvensizliği, çocukların aile büyüklerine güvenmemesi ve aile büyüklerinin çocuklara kuşkuyla bakması, mutlu bir tablonun oluşturulmasının önündeki en güçlü mâniadır.
Ya toplum hayatını istila eden kuşkular? Ad bulmakta sözlüklerin bile yetersiz kaldığı kuşkular…
Kuşkuların gölgesinde, sosyal, siyasî ve iktisadî politikaların hiç birisi, kendisinden beklenen sonucu vermez. Herkesin birbirinden şüphelendiği, “acaba”larla çepeçevre kuşatılmış bir toplum neyi üretebilir ki, huzur ve mutluluk üretebilsin?
Böylesi sert, çorak ve kaygan zeminlerde hangi güzellikler yeşerebilir ki, güzel bir medeniyet yeşersin?
Kuşkular, uluslararası ölçekte büyütüldüğünde güvenilmez ülkelerle kuşatılmış olduğumuz hissi sonucunda ortaya çıkan tabloda bundan farklı değildir. Bütün pozitif enerjilerin, negatiflendiği, herkesin gücünü boş yere harcadığı, birbiriyle mücadele ettiği bir ortamda, el ele, dostça ve güvenle omuz omuza tekâmül etmek imkânsızdır.
Evrensel insanî erdemlerle bezenmiş ve mutluluğa ermiş fert ve toplumun asgarî şartı, bütün kuşkulardan arındırılmış bir güven duygusuna sahip olmalarıdır. Güven duygusu tam olan bir insanın özgüveni de tamdır. Özgüven sahibi kişiler ancak başarıya ulaşırlar.
Misyonu hakkında kuşkusuz bir güven duygusuna sahip olmak başarıyı getirir. Genelde Rabbine ve ondan gelene, özelde ise; “…benim huzurumda peygamberler korkmaz!” (Neml, 27/10) ve “…sakın Allah’ın peygamberlerine verdiği sözden cayacağını sanma!” (İbrâhîm, 14/47) buyruğuna kuşkusuz bir güvenle inandığı için Hz. Peygamber ve bütün peygamberler, “O peygamberler ki Allah’ın gönderdiği emirleri duyururlar, Allah’tan korkarlar ve O’ndan başka kimseden korkmazlar.” (Ahzâb, 33/39) âyetinde ifade edildiği üzere korkusuzdurlar. Yine aynı güven duygusu sebebiyle “Allah, ‘zafer ve başarı kesinlikle benim ve elçilerimin olacaktır’ diye yazmıştır. Şüphesiz Allah güçlüdür, galiptir.” (Mücâdele, 58/21) âyeti ona umutsuzluğun en karanlık anında bile zafer ve başarı umutları fısıldamış ve azim telkin etmiştir. Bu sebepledir ki, örnek insan Hz. Peygamber’e kuşkulardan uzak olmak emredilmiş ve sürekli güven telkin edilmiştir.
* Mutlak galip ve engin merhamet sahibi olan Allah’a güvenmesi,
* İnsanları uyarman ve onlara öğüt vermen için indirilen Kur’an gerçeğin ta kendisidir. Onun hakkında en küçük bir şüphesi olmaması,
* Farz-ı muhal şüphesi varsa geçmiş ümmetlere sorması,
* Ölümsüz ve daima diri olan Allah’ın, kullarının günahlarını bildiğinden şüphe etmemesi,
* Apaçık hakikat üzere olduğundan emin olması,
* Allah’ın verdiği sözden cayacağını aklından bile geçirmemesi,
* Herhangi bir işe karar verdikten sonra Allah’a güvenerek azimli olması,
* Aynı güvenle müminleri müjdeleyerek, kâfirlerin eziyetlerine aldırmaması,
* Allah’tan başka ilah olmadığı, ona da müminlere de Allah’ın destek ve yardımıyla yeteceği,
* Sadece ona dayanıp güvendiğini söylemesi gerektiği teyit edilmektedir.
Yalnız Allah’a güvenmek ve kuşkulardan uzak durmakla ilgili özelde Hz. Peygamber’e, genelde herkese davranış ve ifade yükümlülüğü getiren âyetlerin meallerini okuyucuların dikkat ve anlayışına sunuyorum;
“Sen, O mutlak galip ve engin merhamet sahibine güvenip dayan!”
(Şuarâ, 26/217)
“Bu Kur’an kendisiyle insanları uyarman, insanlara öğüt vermen için Sana indirilen bir kitaptır. Bu hususta kalbinde bir şüphe olmasın!”
(A’raf, 7/2)
“Resûlüm! Sana indirdiğimizden kuşkuda isen, Senden önce Tevrat’ı okuyanlara sor! Andolsun ki, Rabbinden sana hak gelmiştir. Sakın şüphecilerden olma!”
(Yûnus, 10/94)
“Gerçek olan, Rabbinden gelendir. O halde kuşkulananlardan olma!”
(Bakara, 2/147)
“Gerçek, Rabbinden gelendir. Öyle ise şüphecilerden olma!”
(Âl-i İmrân, 3/60)
“Ölümsüz ve daima diri olan, kullarının günahlarını bilen Allah’a güvenip dayan! O’nu hamd ile tesbih et! Kullarının günahlarını O’nun bilmesi yeter.”
(Furkân, 25/58)
“O halde, sen Allah’a güvenip dayan! Çünkü sen, apaçık hakikat üzeresin.”
(Neml, 27/79)
“O halde, sakın Allah’ın peygamberlerine verdiği sözden cayacağını sanma! Çünkü Allah mutlak üstündür; kimsenin yaptığını yanına bırakmaz.”
(İbrâhîm, 14/47)
“Allah’ın rahmeti ile onlara yumuşak davrandın! Şâyet kaba, katı yürekli olsaydın Hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet! Bağışlanmaları için dua et! Onlara danış! Karar verdiğin zaman da artık, Allah’a dayanıp güven! Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.”
(Âl-i İmrân, 3/159)
“Allah’ın lütfuna ereceklerini mü’minlere müjdele! Kâfirlere ve münafıklara boyun eğme! Onların eziyetlerine aldırma! Allah’a güvenip dayan! Vekil ve destek olarak Allah yeter.”
(Ahzâb, 33/47-48)
“Ey Muhammed! Yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter. O’ndan başka ilah yoktur. Ben sadece O’na güvenip dayanırım. O yüce Arş’ın sahibidir.”
(Tevbe, 9/129)
“Ey Peygamber! Sana ve Sana uyan mü’minlere Allah yeter.”
(Enfâl, 8/64)
Prof. Dr. Ali AKYÜZ (Zuhûr Dergisi'nden alıntıdır.)