Muridan
Kendini Bilmek, Bulmak

Kendini Bilmek, Bulmak

YUNUS EMRE dergisinin 2005 Yılı 4'üncü sayısının kapak yazısıdır...

Sevgili okuyucular,

Allah’a şükürler olsun ki, O’nun yardımı ve arkadaşlarımızın gayretleri ile yeni bir sayımız daha elinizde okunup istifade etmenize sunulmuştur. Dergimize bakıp ta aman ne olacak, alt tarafı bir kaç sayfadan ibaret değil mi deyip küçümsemeyelim. Bu hale gelebilmesi için az gayret sarf edilmiyor. Bizim bu başlangıcımız, bundan sonra içimizden çıkacak olanlara, daha iyi hizmet vermek için bir köprü olsun. Siz “Yunusemre” okuyucuları, her şeyin en iyisine layıksınız. Burada okuyucularımızın her geçen gün kemale ermeleri, olgunlaşmaları amaçlanmaktadır. Okunanlardan, dinlenilenlerden bir hisse kapmak, kendi kendini kontrol etmek ve: “Acaba ben ne durumdayım?” diyerek muhasebe yapmaktır. Yani, hesaba çekilmeden önce kendimizi hesaba çekmemiz, amellerin tartılacağı günden önce de tartı için hazırlıklı olmamız gerekmektedir. Herhangi bir okula giden öğrenci çalışır ve sınıfını geçer. Böylece her sene bir üst sınıfta olur. Çalışmayanlar, öğretmenlerini dinlemeyenler, onların dediklerini yapmayanlar, sınıfta kalır ve hayatta da başarı sağlayamazlar.

Manevi mekteplerde tavsiyeleri tutmayanlar başarısız olmaya mahkumdurlar. Doktorların hastalarına verdikleri reçeteleri veya ilaçları kullanmayanlar nasıl kendilerine yazık ediyor, yavaş yavaş sıhhatlerini kaybediyorlar ve ölüme mahkum oluyorlarsa, manevi terbiyecinin tavsiyelerini dinlemeyenler de maneviyatlarının ölmesine sebep olurlar.

Bundan birkaç zaman önce mana yuvamızda hanımlar kendi aralarında bir anket yapmıştılar. “Dilekleriniz, temennileriniz nedir?” diye soruldu. Yazılardan enteresan bulduğum birini siz okuyucularımın dikkatine sunuyorum. Umulur ki okunur ve ibret alınır.

“Biz din kardeşi olarak her şeyden evvel, yolumuza layık olmamız, sohbetleri ve nasihatleri can u gönülden dinleyip tatbik etmemiz ve harfiyen yerine getirmemiz gerekir. Çektiğimiz tesbihatları içimize sindirerek, kabaran nefislerimize ve gururlarımıza “DUR”, diyerek çekmemiz lazım. Özellikle ihvanlar olarak ihvanlardan istediğimiz; saygı, sevgi ve herkese karşı hoş görüdür. Erkek, kadın, büyük, küçük demeden birlik ve beraberlik içerisinde olmak. Küskünlüğü, dargınlığı kesip, kırılmayı bir tarafa atmak, Allah rızası için sevip, Allah rızası için yermek. Tasavvuf adap ve edebine uymaktır. İhvan (kardeş) kelimesi dilde kalmamalı. Yol göstericimizle el ele, gönül gönüle verip, Allah yolunda ilerlemek. Başkalarını eleştirmek yerine, kendine bakmak. Kendini eleştirip, kendisinde kusur aramak.”

Sevgili okuyucularım,

Tasavvuf mektebi “manevi bir mekteptir” diye tamamen dünyayı terk etmek, veyahut ta “aman nasıl olsa yaşarım, haram helal neymiş” diyerek bir hayat sürülemez. Ölçüsü; Kur’ân, hadis ve bunların süzülmüşü olan salih din alimlerimizin fıkıh kitapları olan ihlaslı mü’minler, yaşayışlarını da bunlara bağlamak mecburiyetindedir. Çünkü Cenab-ı Allah, hayatı da ölümü de, hangimiz imtihanda başarılı olacak diye yaratmıştır. Hayret ettiğim hususlardan biri de bugün tasavvuf gibi mübarek bir yolun nâ-ehil (ehil olmayan) kimselerin eline düşmüş olmasıdır. Kendi Müslümanlığını, dini yaşayışını sağlayabilmek için farz-ı ayın olan ilimlerden haberi olmayan kimseler, mürşid olmuş, şeyh olmuş etrafında üç beş mürid bulup devam edip gidiyorlar. Bu ne acıdır. Dini bilgilerden yeterince haberi olmayan bu tip insanlardan siz okuyucularımı sakındırmak da mü’min kardeşiniz olarak bana düşen bir uyarma-ikaz ve dikkatinizi çekme görevidir. Bunu da sizlere hatırlatıyorum. Bir tarafta denizler, okyanuslar tertemiz dururken gidip de bulanık, pis su çukurlarında temizlenmeye çalışmak, daha fazla kirlenmek değil de nedir? Allah aşkına, siz söyleyin.

Selam ve dualarımla…

 

 Abdullah Demircioğlu 

Top