Muridan
Feryad, şu çok çabuk geçen ömürden feryad

Feryad, şu çok çabuk geçen ömürden feryad

• Ey aşıklar, ey aşıklar; dünyadan göçme zamanı geldi çattı! Kulağım; "Kervan kalkıyor haberini veren göç davulunun sesini duyuyor! • İşte şimdi, kervanbaşı kalkmış, her şey hazırlanmış, yükler de develere yüklenmiş; "Ey kervan halkı; uyanın, kalkın! Ne olur ne olmaz, yollar tehlikelerle dolu; bize hakkınızı helal edin!" diyor! • Bu hayat yolunda önden arkadan gelen sesler, göç sesleri, kervan sesleridir; develerin boynundaki çan sesleridir! Bizden evvel göç edenler, ölüp gidenler olduğu gibi, bizden sonra da dünyaya gelenler var; bir çok canlar, mekansızlık aleminden gelmede, sayılı nefeslerini almaya başlamadalar!

• Ötelerden, yıldızlardan, şu baş aşağı dönmüş kandillerin ışıklarından, şu masmavi gök perdesinin ardından, gizli şeyleri açığa vurmak için dünyanın her tarafından bölük bölük şaşılacak insanlar gelmedeler!

• Şu dolap gibi dönüp duran gökyüzünden, sana ağır bir gaflet uykusu gelip seni bastırmış; sen, aklını başına al da, şu ağır uykudan sakın! Feryad, şu çok çabuk geçen ömürden feryad!..

• Ey gönül; sevgiliye doğru git; ey yar, yarin yanında bulun! Ey bekçi, uyanık ol; bekçiler uyumaz!

• Sen, balçıktan yaratılmış idin, gönül oldun; bilgisizdin akıllandın! Seni bu çeşit buraya getiren, yine çekip sürüyerek seni buradan oraya götürecektir! (c. IV, 1789)

         

  Bedenin, bu dünyadandır; gönlün de, o dünyadandır! (c. IV, 2089)

• Bedenin, bu dünyadandır; gönlün de, o dünyadandır! Bedenin dostu heva, heves, şehvet, hiddettir; gönlün dostu da Hakk'tır!

• Senin gönlün, bu dünyada gariptir; onun da derdi, gamı gariptir! İkisi de ne şu yeryüzündendir, ne de gökyüzündendir!

• Eğer sen canın ve aklın dostu isen, hakiki dosta ulaştın, canını kurtardın demektir!

• Fakat, canın ve aklın dostu değil de bedenin, heva ve hevesin dostu isen, şu yeryüzünde kalmaya mahkumsun!

• Fakat, beklenmedik bir zamanda ansızın bir inayet, bir yardım, bir cezbe gelirse, o zaman yeryüzünde kalmaktan kurtulursun! İşte ben, ansızın gelen bu cezbenin kuluyum, kölesiyim!

• Çünkü, Hakk'ın bir cezbesi, yani kulu kendine çekişi, yüzlerce çalışıp çabalamalardan değerlidir! Herşeyin üstünde olan, izi olmayanın nişanlar, belgeler, izler ne işine yarar?

• Sen nişanı, izi, belgeyi köpük say; nişansız, izsiz olanı, kendini göstermeyeni deniz gibi gör! Nişan ve iz, sözle anlatışa benzer; nişansız ve izsiz olan da, apaçık görülmektedir!

• Güneşin arpa büyüklüğünde bir ışığı belirse, gökyüzünde, samanyolunda dönüp duran sayısız yıldızı siler süpürür! Yani, ilahî nurdan küçük bir ışın parlarsa, her şeyi alır götürür!

• Sus; sus ki, susuşta yüzlerce dil, yüzlerce anlatış vardır!

  Aslında can vermek, cana kavuşmaktır! (c. IV, 2037)

• Canı Sen alınca, ölüm, şeker gibidir; tatlı can, Sen'inle beraber olunca, ölüm bize tatlı candan da tatlı gelir!

• Ölmek, bu dünyaya mahsustur; yani, bu dünyada ölüm vardır! Öteki dünyada ölüm yoktur, doğmak vardır!

• Topraktan yaratılmış şu bedeni bırak da, can ol; öteki dünyaya oynaya oynaya git! Ölüm, burada bize acı görünür, kötü görünür fakat,  gerçekte değildir; sen, ölümden korkma!

• Ey can; ölümden ne diye korkalım, kaçalım? Aslında can vermek candır, cana kavuşmaktır! Madenden niçin kaçalım; ölüm, altın madenidir!

• Hakk seni çağırınca, kendine doğru çekince o emre uyup gitmek, cennet gibidir; ölmek ise, kevsere benzer!

• Eğer iman sahibi isen, tatlı isen, ölümün de eminliktir, hoşluktur; eğer kafirsen, acı isen, ölümün de acıdır, kötüdür!

• Ölüm, bir aynadır; güzelliğin oraya vurur, akseder, orada görünür! seni sana gösterince de; "Ölmek, çok hoş bir şeydir!" der!

DİVAN-I KEBİR'den... Hz. Mevlânâ

      

Top