Muridan
Allah’ı Unutmamak - İ.Gazalî

Allah’ı Unutmamak - İ.Gazalî

Kadının biri Hasan el-Basrî’ye (r.a) gelir, “Genç bir kızım vardı, öldü. Onu rüyamda görmek istiyorum, onu rüyada görmeni sağlayacak bir dua öğretesin diye sana geldim” der. Hasan el-Basrî (rahimehullâh) da kadının arzusunu yerine getirir. Kadın, kızını rüyasında görür ki, aman Allah’ım! Üzerinde katrandan bir elbise, boynuna bukağı ve ayaklarına prangalar vurulmuş. Durumu Hasan el-Basrî’ye bildirir, o da bu hale üzülür. Aradan zaman geçer, bu defa kızı rüyasında Hasan el-Basrî görür. Kız cennettedir ve başı taçlıdır. Kız, ona: “Beni hatırladın mı? Ben sana gelerek şöyle şöyle ricada bulunan kadının kızıyım” der.

 Hasan el-Basrî:
 "Seni gördüğüm duruma getiren sebep nedir” diye sorar. Kız şu cevabı verir:“Adamın biri bizim mezarlığın yanından geçerken Peygamberimize (s.a.s) bir defa salât ü selâm getirdi. Mezarlıkta azap çeken beş yüz elli ölü vardık. O adamın salât ü selâmı sayesinde ‘bunlardan azabı kaldırın’ diye emir geldi.”

 Şimdi düşünelim. Bir adamın Peygamberimize (s.a.s) getirdiği salât ü selâm hürmetine o kadar kişi affedilince elli yıllık ömrü boyunca O’na salât ü selâm getiren kimsenin Kıyamet günü, O’nun şefaatine nail olmaması düşünülebilir mi?

 Yüce Allah (c.c): “O kimseler gibi (yâni münafıklar gibi) olmayın (günaha dalmayın) ki, onlar Allah’ı unutmuşlardır (yani Allah’ın emrinden ayrılarak tersini yapmışlar, dünyalık azgın arzulardan tat almışlar ve onun aldatıcı görüntülerine gönül vermişlerdir).”

 Peygamberimize, “Mümin ve münafık kimdir” diye sormuşlar, O da şu cevabı vermiştir:

 “Müminin gözü namazda, oruçta olur, münafığın gözü işe -hayvanlarda olduğu gibi- yemekte, içmekte, ibadet ve namazdan uzak durmakta olur. Mümin, eli vardıkça sadaka verir, Allah’tan günahlarının affedilmesini diler. Münafık ise ihtiras ve boş kuruntular peşindedir. Müminin Allah’tan başka hiç bir kimsede umudu olmaz, münafık ise Allah’tan başka herkese umut bağlar.

 Mümin, dini yerine malını feda eder, münafık ise malı uğruna dinini satar. Mümin Allah’tan başka hiç kimseden korkmaz. Münafık ise Allah’tan başka herkesten çekinir. Mümin iyilik işlemekle birlikte ağlar, münafık ise kötülük işlediği halde güler.

 Mümin yalnızlıktan ve kendi başına kalmaktan hoşlanır. Münafık ise girişkenlikten ve kalabalıktan hoşlanır.

 Mümin tohum eker, (yapıcı ve üreticidir) kargaşalıktan hoşlanmaz, münafık ise yıkıcıdır, bununla birlikte emeksiz ürün peşindedir. Mümin dininin prensiplerine uygun bir idare uğruna emir verir ve yasaklar koyar, düzelticidir. Münafık ise baş olma ihtirası uğruna emirler verir ve yasaklar koyar, yıkıcıdır. Daha doğrusu kötülüğü emrederken iyiliği ve doğruyu yasaklar.”

 Nitekim Yüce Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

 “Münafık erkekler de münafık kadınlar da birbirlerinin parçalarıdırlar (hepsi birbirine benzer). Onlar kötülüğü emrederler, iyilikten vazgeçirmeye çalışırlar. Onlar avuçlarını yumarlar (cimridirler). Onlar Allah’ı unutmuşlardır, Allah da onları unuttu. Hiç şüphesiz münafıklar, fâsıkların ta kendileridirler.

 Allah erkek münafıklara da kadın münafıklara da, kâfirlere de içinde ebediyen kalmak üzere cehennem ateşini vaat etmiştir. Bu onlara yeter. Ayrıca Allah onları rahmetinden kovdu, onlar için tükenmez azap vardır.” (Tevbe, 67-68)

 Yine Yüce Allah (c.c) şöyle buyurur:

 “Allah münafıklar ile kâfirlerin hepsini (kâfir ve münafık olarak öldükleri takdirde) cehennemde bir araya getirecektir.” (Nisâ, 140)

 Âyeti Celîle’de münafıkların daha önce zikredilmelerinin sebebi, bunların kâfirlerden daha kötü olmaları yüzündedir. Arkasından da her iki zümrenin birlikte varacağı yerin cehennem olduğunu bildirmiştir.

 Nitekim Rabbimiz (c.c) şöyle buyuruyor:

 “Hiç şüphesiz, Münafıklar cehennemin en alt katındadırlar. Onlar için hiç bir kurtarıcı bulamayacaksın.”(Nisâ, 145)

 Münafık kelime manası bakımından “nâfikul yerbu” deyiminden türemiştir. Tarla faresinin yuvasında karşılıklı iki delik bulunduğu söylenir, birine “nâfıka” diğerine “kâsıa” denir. Tarla faresi birinin ucundan başını gösterir, Öbüründen çıkıp gider. İşte münafığa o yüzden bu ad takılmıştır. Çünkü kendini müslümanmış gibi gösterir, öte yandan İslâm’dan çıkarak kâfirliğe girer.

 Peygamberimiz (s.a.s) buyuruyor ki:

 “Münafık, iki koyun sürüsü arasında gâh sürünün birine, gâh öbürüne katılan şaşkın bir koyun gibidir. O bu sürülerin hiç birinde devamlı barınmaz, çünkü her iki sürüye de yabancıdır. Münafık da tıpkı böyledir, ne tamamen müslümanlarla kaynaşabilir ve ne de kâfirlerle.”

 Yüce Allah (c.c) cehennemi yedi kapılı olarak yaratmıştır. Nitekim:

 “Cehennemin yedi kapısı vardır” diye buyuruyor (Hıcr, 44)

 Bu kapılar, lânetle kaplanmış demirdendir, cehennem duvarlarının dış yüzü bakırdan ve iç yüzü kurşundandır. Tabanında azap ve tavanında öfke ve acımazlık vardır. Zemini cam, kurşun, bakır ve demir karışımıdır. Cehennemlikler üstten, alttan, sağdan ve soldan ateşle kuşatılmışlardır. Birbiri üzerinde duran katlardan meydana gelmiştir. İşte münafıklar için bu katların en altta olanı ayrılmıştır.

 Rivayete göre Cebrail’in (a.s) gelişlerinden birinde Peygamberimiz (s.a.s) O’na:

 “Ya Cebrail, bana cehennemi ve onun hararet derecesini tasvir et” der. Cebrail de Peygamberimizin (s.a.s) isteği üzerine şunları anlatır:

 “Yüce Allah, cehennem ateşini yarattıktan sonra bin yıl boyunca yaktı, sonunda kıpkırmızı oldu. Arkasından bin yıl daha yaktı, nihayet ağardı. Daha sonra onu koyu bir kara renge bürününceye kadar bin yıl daha yaktı.

 Seni hak dinle Peygamber olarak gönderen Allah adına yemin ederim ki, cehennemliklerin üzerlerindeki elbiselerden biri yeryüzü halkına gösterilecek olsa, hepsi ölürlerdi. Yine eğer cehennem içeceğinin bir tek kovası yeryüzü sularının tamamına katılsa, tadanlar derhal ölürdü.

 Yüce Allah’ın “sonra onu boyu yetmiş arşın zincire vururuz” ayetinde belirttiği zincirden bir arşın kadarı dünya dağlarına düşse, dağlar erirdi. Eğer aranızdan biri cehenneme girdikten sonra çıkarılarak aranıza gönderilse yeryüzündekiler, kokusunun keskinliğinden bayılarak ölürlerdi.”

 Efendimiz (a.s), Cebrail’in sözünün burasında araya girerek:

 “Ya Cebrail! Bana cehennemin kapılarını tarif et, şu bildiğimiz kapılar gibi midirler?” diye sordu.

 Cebrail (a.s): “Hayır ya Rasûlallâh. Fakat birbiri üzerinde katlar halindedirler. Kapıdan kapıya yetmiş yıllık mesafe vardır. Her kapının ısı derecesi üzerindekinden yetmiş kat fazladır.

 Peygamberimiz (s.a.s) Cebrail’e bu kapılara tekabül eden katlara kimlerin gireceğini sordu, Cebrail şöyle cevap verdi:

 “İsmi “hâviye” olan en alt katın kapısından münafıklar gireceklerdir. Nitekim Yüce Allah:

 “Hiç şüphesiz, münafıklar cehennemin en alt katındadırlar”(Nisâ, 145) buyuruyor.

 İsmi “cehîm” olan ikinci katın kapısından Allah’a ortak koşanlar gireceklerdir.

 İsmi “sakar” olan üçüncü katın kapısından yıldızlara tapan putperestler (sabiiler) gireceklerdir.

 Adı “lezza” olan dördüncü katın kapısından şeytan ile birlikte ona uyan ateşperestler girecektir.

 Adı “hutame” olan beşinci katın kapısından yahudiler gireceklerdir.

 İsmi  “saîr” olan altıncı katın kapısından hıristiyanlar gireceklerdir.”

 Cebrâil, sözünün burasında susunca Peygamberimiz (s.a.s):

 “Hani yedinci katın kapısından girecek olanları söylemedin” diye sordu. Cebrail bu soruya:

 “Ya Rasûlallâh, onu sorma” diye cevap verdi. Peygamberimiz “Söyle” diye ısrar edince Cebrail:

 “Yedinci kapıdan da senin ümmetinden tevbesiz ölen büyük günahkârlar gireceklerdir” diye sözünü tamamladı. Rivayete göre:

 “Hepiniz teker teker oraya (cehenneme) mutlaka gireceksiniz” mealindeki âyeti kerime indiği zaman Peygamberimizin ümmeti hesabına duyduğu korku artmış ve hüngür hüngür ağlamıştı.(Meryem, 71)

 Allah’ı tanıyan, O’nun sillesinin ve hışmının şiddetini bilen kimse O’ndan olanca derecesi ile korkar. Anlatılan sıkıntılarla henüz karşılaşmadan, o korkunç ve ürkütücü ev (cehennem) gözü önüne dikilmeden, perde düşüp intikamı pek çetin olan Allah’ın (c.c) huzuruna çıkarılmadan ve cehenneme sevk edilmeden kendine ve sapıklıklarına gözyaşı döker.

 Orada nice yaşlı kimse “hey gidi yaşlılığım” diye feryat eder, nice genç “eyvah gençliğime” diye bağırır. Nice kadın da “eyvah rezilliklerime, yazık yırtılan sır perdelerime” diye figan eder. Orada herkesin yüzü ve vücudu kapkaradır, beli bükülecektir.

 Ne büyüklere saygı gösterilir, ne de küçüklere acınır.

 Allah’ım! Ey bağışlayıcıların en yücesi! Rahmetin sayesinde bizi ateşten ve ateşe yaklaştıracak her türlü kötülükten koru, bizi iyilerle birlikte cennete koy.

 Allah’ım! Kusurlarımıza ört, başımızdakileri güvenilir kıl. Ayak sürçmelerimizden sonra dengeye kavuşmamızı nasip eyle ve huzurunda bizi rezil eyleme, ey merhametlilerin en merhametlisi!

 Salât ve selâm Peygamberimize, O’nun yakınları ile sahabîleri üzerine olsun…

 

 İmâm Gazalî, Mukâşefetu’l-Kulûb

Top