Muridan
Delinen Kırbalar

Delinen Kırbalar

Ebu’l-Vefâ (k.s) hazretlerinin küçük ve sevimli bir oğlu vardır. Çocuk iyidir, hoştur da bir ara mahallenin sakasına (su dağıtıcısına) hayli eziyet eder.

 Mahalle sucusunun yolunu bekler, çuvaldız ile kırbaları deler. Kim bilir, belki de fıskiye gibi akan sular hoşuna gider. Aslında saka şaka götüren biri değildir. Bunu yapan bir başka çocuk olsa, çoktan ensesine yemiştir şamarı. Zira delinen kırba dikilemez, ancak boğumlanarak bağlanır ki, koca kırba gitti demektir yarı yarıya.

 Saka bir sabreder, iki sabreder, bakar olmuyor, tutar eteğini, çıkar huzura.

 “Affınıza sığınıyorum ama” der,

 “Vaziyet böyleyken böyle!”

 Ebu’l-Vefâ hazretleri çok şaşırır. Kırbaların parasını fazlasıyla öder. Sucudan helallik diler. Saka bir hoş olur.

 “Keşke eşiğine sultanların baş koyduğu veliyi üzmeseydim” der. Pişman, mahcup dergâhı terk eder.

 Ebu’l-Vefâ hazretleri çocuğa hiçbir şey demez. Hemen hanımını bulur.

 “Aman iyi düşün, biz bir hata yaptık ama nerede?”

 Bütün gün düşünen hanımı sabaha karşı:

 “Tamam! Galiba buldum!” der.

 “Anlat hele?”

 “Çocuğumuza hamileydim. Kız kardeşim bir yere uğrayacak olmalıydı sepetini bırakmıştı bize. Zerzevat arasından bir limon parladı. Canım nasıl çekti anlatamam. Kardeşimi biliyorsun. Bir şey istemeye gör, canını verir. Limonun lâfını etsem, mutlaka bize bırakacak, kendi limonsuz dönecekti evine. Aklıma başka bir yol geldi. Limonu iğneyle deldim, bir damla emdim. Nefsimi körlettim. Ama unuttum gitti. Hata bende, limonunu deldiğimi söylemeliydim ona.”

 “Aman kalk bacına gidelim.”

 “Bu saatte mi?”

 “Evet, bu saatte!”

 “Ne diyeceğiz?”

 “Helallik dileyeceğiz.”

 Sonrasını tahmin ediyorsunuzdur. Çocuk bu huyu kendiliğinden bırakır, dost olur sakaya.

Top