Muridan
Meşhûr Sûfîler - Şakîk Belhî (ö.164/780)

Meşhûr Sûfîler - Şakîk Belhî (ö.164/780)

“Şakîk, zenginlerden birinin oğluydu. Genç yaşta ticaret için Türk ülkesine gitmişti. Bir puthaneye girdi. Burada putlara hizmetçilik yapan birini gördü. Hizmetçi saçını sakalını tıraş etmiş, üzerine erguvânî bir elbise giymişti.

 Zâhid sûfîlerden Ebû Şakîk b. İbrahim Belhi, Horasan şeyhlerindendir. Tevekkül konusunda ayrı bir üslûp sahibiydi. Hâtem Asamın’ın üstadıydı. Naklederler ki, tevbe edip zühde atılışının sebebi şu idi:

 “Şakîk, zenginlerden birinin oğluydu. Genç yaşta ticaret için Türk ülkesine gitmişti. Bir puthaneye girdi. Burada putlara hizmetçilik yapan birini gördü. Hizmetçi saçını sakalını tıraş etmiş, üzerine erguvânî bir elbise giymişti. Şakîk, hizmetçiye:

 ‘Şüphe yok ki senin yaratıcı, hayat sahibi, âlim ve kadir bir mabudun var, ona ibadet et, zararı ve faydası olmayan bu putlara ibadet etme’ dedi. Hizmetçi ona şu cevabı verdi:

 ‘Eğer durum dediğin gibi ise, O Allah kendi memleketinde sana rızk vermeye kadir ise, bunca sıkıntılara katlanarak ticaret için buraya kadar neden geldiniz?’ Bu söz üzerine Şakîk:

 ‘Senin halkının kuraklıktan ve sıcaktan çektiği sıkıntıyı görmüyor musun?’ dedi. Hizmetçi:

 ‘Bundan bana ne? Efendimin hususi bir çiftliği var, muhtaç olduğumuz her şeyi buradan sağlıyorum’ dedi. Bunun üzerine Şakîk intibaha geldi ve:

 ‘Bu hizmetçinin beyinin bir köyü var, efendi fakir bir mahlûk iken, köle ona güvenerek rızık kaygısı çekmiyor. Mevlâsı zengin olan bir müslümanın rızık kaygısı çekmesi nasıl uygun olur!’ dedi.”

 Hâtem Asamm anlatıyor:

 “Şakîk b. İbrahim zengin bir zat idi. Fütüvvet ve mürüvvet gösteriyor, malını cömertçe harcıyor, gençlerle düşüp kalkıyordu. Bu sırada Belh Emiri Ali b. Îsâ b. Mânan idi. Emir köpeğini alarak ava gitmekten hoşlanırdı. Bir gün köpeklerinden birini kaybetmişti. Köpeğin bir adam tarafından çalındığı fesatçılar tarafından iddia edildi. Bu adam Şakîk’in komşusu idi. Adam aranmakta olduğunu duyunca korktu ve kaçtı. Eman dileyerek Şakîk’in evine girdi. Şakîk kalktı, Emirin yanına gitti ve:

 ‘Bu adamın yakasını bırakın, köpek benim yanımdadır, üç güne kadar size teslim edeceğim’ dedi. Adamın yakasını bıraktılar. Şakîk, Emirin yanından ne yapacağını düşüne düşüne ayrıldı. Üçüncü gün olunca Şakîk’in dostlarından olup o sırada seferde bulunan bir zat Belh’e dönmüş, yolda boynunda halka bulunan bir av köpeği bulmuş, ‘bunu Şakîk’e hediye etmeliyim, zira o gençlerle düşüp kalkıyor’ diye düşünmüş, köpeği almış ve Şakîk’e getirmişti. Şakîk köpeği görünce bunun kaybolan köpek olduğunu anladı ve memnun oldu, köpeği aldı, Emire götürdü ve taahhüdünden kurtuldu. Bu hadise üzerine Allah, Şakîk’e bir uyanış nasip etti, yaptıklarına tevbe etti ve zühd yolunu tuttu.”

 Hâtem Asam’ın şöyle dediği hikâye edilir:

 “Cephede Türklere karşı Şakîk ile birlikte savaşıyorduk: O gün, vücuttan ayrılıp düşen başlar, kırılan mızraklar ve parçalanan kılıçlardan başka bir şey görünmüyordu, Şakîk bana dedi ki:

 ‘Ey Hâtem! Bugün kendini nasıl buluyorsun, eşinle zifafa girdiğin gece gibi bulabiliyor musun?’

 ‘Vallahi, böyle bulamıyorum kendimi’ dedim. Bunun üzerine:

 ‘Vallahi ben bugün gerdek gecesinde olduğum gibiyim’ dedi. Sonra kalkanını başının altına koyup saflar arasında uyudu, hatta horultusunu bile duymuştum.”

 “İnsanı nasıl tanırsınız?” diye sorulduğunda;

 “Sâlih doğru söyler ve doğru yaşar” derdi.

 

 Kuşeyrî Risâlesi

Top