Muridan
Pirimizden -Ölmeden Evvel Ölmek

Pirimizden -Ölmeden Evvel Ölmek

İki çeşit ölüm vardır. Bunlardan biri, avam tabakasının bildiği ölümdür. Bir de havas, yani seçkinler tabakasınca bilinen bir ölüm vardır ki, bu da hevaî duyguların, nefslerin, kör tabiatların ve kötü âdet ve alışkanlıkların ölmesi ve yok olması demektir.

  Rabbin ile aranda, sen kendin varsın. Kendini aradan çıkar. İşte o zaman, O’nu görürsün!

  Nefsine muhalefet ederek, onunla savaşarak ve onun heves ve arzuları karşısında sağır kesilerek kendini aradan çıkar. Nefsinin zevklerini, hevaî arzularını ve budalalıklarını asla yerine getirme. İşte o zaman, mahviyete razı olur ve senin kalbinin yüzünden uzaklaşır. Nefs-i emmârenin çıktığı yere nefs-i mutmainne girer. Nefs, mutmainne hale geldiği ve hakkı kabule müsait olduğu zaman, ona daha önceki ruhtan başka bir ruh üfürülür. Bu ruh “Rububiyet” ruhudur, akıl ruhudur.

  İki çeşit ölüm vardır. Bunlardan biri, avam tabakasının bildiği ölümdür. Bu, ruhun bedenden ayrılması demek olan ölümdür ki, herkesçe bilinmektedir. Bir de havas, yani seçkinler tabakasınca bilinen bir ölüm vardır ki, bu da hevaî duyguların, nefslerin, kör tabiatların ve kötü âdet ve alışkanlıkların ölmesi ve yok olması demektir. Bu tür ölümde kalp dirilir, hayat bulur.

  Ölmeden önce öl. Hem kendinden geç, hem de Allah’ın gayrı şeylerden. İşte o zaman dirilir, hakiki hayata kavuşursun. O zaman, Hak ile birlikte ebedî hayata kavuşursun. Görünüşte ölü gibi olursun, fakat kaderin eli sende olur. Onu istediğin tarafa çevirirsin. O el, çabasız, gayretsiz olarak nasibini alır.

  Allah, kulu bütün menfi duygu ve halleri ile yok olduktan sonra, onu yeniden yaratır. Başka bir yaratışla onu hayata iade eder. Önce yokluk (fena) eli ile yok eder. Sonrada varlık (beka) eli ile hayata iade eder.

  Nefs, Allah ile kullar arasında bir perdedir. Onları Allah’a karşı perdeler. O ortadan kalkınca, perde de kalkmış olur. Bayezid-i Bestami Hazretleri demiştir ki:

  “Rabbimi rüyada gördüm. Dedim ki: “Sana ulaşmanın yolu nedir, Yarabbi?” Bana cevaben buyurdu: “Nefsini bırak, gel.” Bunun üzerine ben de, tıpkı yılanın kılıflarından sıyrılması gibi, nefsimden sıyrıldım.

  Arifler, seçkinler kıyametlerini daha dünyada iken vuku buldurmuştur, daha dünya hayatında nefslerinin tepesine kıyameti dikmişler ve azap gelmeden önce, ağlamasını bilmişlerdir.

  Sizin hiçbiriniz, “Kıyamet ne zaman kopacak?” diye bir soru sormasın. Kıyametin kopmayacağı zannına kapılmasın. Zira unutmasın ki, kendisi öldüğü an, kıyameti kopmuş demektir. Kim ki ölürse, onun kıyameti kopmuştur.

  Senin nefsin, sevgilindir. Sen, nefsine âşıksın. Hâlbuki eğer onun, senin düşmanın ve katilin olduğunu bilseydin, mutlaka kendisine karşı çıkar, yemesine içmesine bile engel olur, ancak ihtiyaç miktarı gıdasına izin verirdin. Esasen ihtiyaç miktarı yiyecek, onun hakkıdır.

  Nefsinle savaş. Hem de o, olumsuz ve kötü duygularıyla birlikte ölünceye, yok oluncaya kadar. Onunla savaşıp, kötü duygularıyla birlikte kendisini öldürdükten sonra, tekrar dirilt. Bu sefer o, fakih, âlim ve hakikat ihtirasına ermiş olarak dirilecektir.

Top