Muridan
Er-Refik Sümme't-Tarik

Er-Refik Sümme't-Tarik

Allahu Teâlâ hazretleri (evvelde hiçbir şey yok iken) , yaratılmış bir mahlûk yok iken kendisini sevecek gönüller, zikredecek diller var etmek için âlemi insi, cinsi ve diğer mahlûkatı yarattı.

 Mahlûkatın tamamına ihtiyacı olan ne varsa verdi. İnsanı yarattı ve ona lazım gelen ne varsa cennetinde bahşeyledi. Fakat insanın (Hz. Âdem aleyhisselamın) bilinen hatasından dolayı dünyaya gönderdi. (Tabi bu aynı zamanda kendisinin yazdığı bir kader idi ve sayısız hikmetleri vardı.)

 Kulunu dünyaya yani sebepler dünyasına indirdi. Zira cennette durumu öyle değildi. Her istediği hemen, sebepsiz olarak sadece dilemesiyle kendisine veriliyordu. Ancak bu Dünyada ise kulunun isteğinin yerine gelebilmesi için, sebeplerine tutunması gerektiğini ona bildirdi.

 Hz. Âdem aleyhisselam affedilmek için uzun süre yalvardı yakardı, sonunda affedildi.Dünya da yalvarması gereken aciz bir kul olduğu kendisine âyan oldu... Çünkü cennette durumu farklı idi ,acziyyetini bilmiyor sadece nimetlerden faydalanıyor ve şükrediyordu...Kendisine lazım geleni dua ile aldı. Dua etti (Cenab-ı Allah ona dua etme isteği verdi). Sonunda da yine istediğini verdi.

 İsteyene istediğini vermek onun şanındandır. Mülkün sahibi odur. Dilediğine dilediğini verir. Ancak isteyene el açana dua edene isteğinin karşılığını vermek onun şanındandır. Bu yüzden hadis-i şerifte “Dua müminin silahıdır” buyurulmuştur.
 

 Yolculuk o alemden bu aleme oldu.Buna geliş denildi...Her gelişin bir gidişi var elbet...Ya bu nasıl olacak, neyle olacak, kimle olacak? Aldatıcı güzelliklerle süslü bir dünya engeli konulmuş önümüze...Kim geçer , kim kalır?

  

 Rahman  Mevla’mız dünyada müslüman , kafir kimseyi bunda ayrı tutmamış. Kim ne istedi ise vermiş ve vermekte. Hatta kıyamete, İsrafil aleyhisselamın dünyayı yok eden arzu ve istekleri toprağa çeviren sura üfleyişine (tövbe kapısın kapanacağı ana kadarda) vermeye devam edecek.

 

 Arzularımıza isteklerimize bakmalı ona göre dikkatli dua etmeliyiz. Nefsimizin hayırmı, şer mi olacağını bilemediği bazı, durumlar olabilir. Ne yapalım ancak ve ancak; “Ey Rabbimiz bizi bizden (nefsimizden ) koru” demekten başka ne yapabiliriz. Nefsimizin gün ışığına çıkmayan, kendisine bile itiraf etmek istemediği istek ve dilekleri vardır. Kara gecede, kara karıncanın kıpırtısına ve onun her hücresine, atomuna kadar vakıf olan Cenab-ı Allah (c.c) gizlediğimiz ve açıkladığımız ve hatta bizim dahi bilemediğimiz nefsanî arzularımızdan bizleri emin ve muhafız buyursun.

 

 

 Kulun kendinden (iki omuzu arasındakinden) daha büyük bir düşmanı olabilir mi? Peygamber efendimiz (s.a.s) bir sefer dönüşünde dediği gibi “ büyük cihattan küçük cihada dönüyoruz” demesi buna işaret değil midir?Bu düşmana karşı savşmayı kim öğretecek?  Kıyamete doğru koşar adım giderken Dünya’nın (ihtiyar, saçı başı dağınık, üstü başı yırtık, dişleri çürümüş bir kadına benzetilmiş) gösterişine kapılmak niye. Her nefis ölümü tadacak, her göze toprak dolacaktır bir gün. O halde kendi ayakkabılarımızı çıkarıp başkasının ayakkabılarını giyerek kendimize bakmamızın vakti gelmemiş midir hala. Tren kalkıyor aziz müslüman kardeşlerim. Zaman uyanmak zamanıdır.Uykun ağırsa mânen uyanıklardan yardım iste, ki seni  nasihatleriyle ikaz edip uyandırsınlar.

  

 Cenabı Allah  (cc) Rahmandır. Çünkü bu Dünya’da kim ne isterse vermektedir.

 Cenabı Allah  (cc) Rahimdir. Ahirette sadece Müslümanlara ikramda bulunacaktır. Hatta rivayet olunur ki: Tevbe sûresinin başında besmelenin olmayışının bir sebebide; orada Rabbimiz (cc) ehl-i küfre ultimatom vermektedir bu günkü tabirle. Neden bir bakalım. Besmele-i şerifi, Bismillah (Allah’ın (cc) adıyla) diye başlıyor. Cenab-ı Allah’ın (cc) özelliklerini vermiş akabinde. Rahman olan Cenab-ı Allah’ın (cc) demiş.  Yani Dünya’da herkese bildiği ve bilmediği nimetlere âdete gark eden Cenab-ı Allah’ın (cc).  İşte burada rahmet vardır. Herkese inanana ve inanmayana da rahmet vardır. Bu yüzden bu ayetin başında besmele-i şerif yoktur.

  

 Kul nefsine bakıp ta benim ne güzel ibadetlerim var diye kalbine düşebilir. Aziz müslüman kardeşim!  Bundan “adeta aslandan kaçar gibi kaçalım”. Abidin ibadetine güvencesi en büyük hatası olsa gerekir. Şeytan, nefis bir olup böyle ince ve sinsi yolları kullanarak kaç kişiye musallat olmuşlar, kaç kişinin ayağını kaydırmışlar. Maazallah. Kendimizi bilmediklerimizden de koruyalım. Ya nasıl korunalım. Cenab-ı Allah’ın (cc) hakkımızda hayırlısını vermesini, gönlümüze de hayırlısını isteme isteğini vermesini ondan isteyelim.

 

 Bu dünyada kim ne istedi ise aldı. Bazılarını ise Ahirette Müslümanlara vermek üzere Rabbimiz tehir etmiş olabilir. Buna da sabretmemiz lazım. Karun’a zenginliğini verdi. Ne oldu? Burada bıraktı. Sadece kefen ile toprağa girdi. Ne makamı ne mevkisi kaldı. İçimizden sessizce neye talip olduğumuza iyi dikkat etmeliyiz. Sessiz sessiz kuytularda Cenab-ı Allah’tan (cc)  ne istiyoruz? O'ndan ne bekliyoruz?  Bize neyi vermesini istiyoruz. Dilimizin söylediği ile gönlümüzün istediği aynı mı?  Göründüğümüz gibi miyiz? Yoksa olduğumuz gibi mi görünüyoruz? Yoksa dışı yeşil ama kesince içinden kırmızımı çıkıyor maazallah İnce duygulardan sessiz yapılan isteklerden daima nefsimizden ve şeytanın bilemediğimiz şerrinden Cenab-ı Allah'a sığınalım. Ağacın içindeki su gibi nefsimizin en hassas istek ve gün ışığı görmemiş arzularında dolayı Cenab-ı Allah’tan (cc)  af dileyelim. Dua edelim. Cenab-ı Allah (cc) vermek istemese, istek vermezdi. İsteklerimize dualarımıza dikkat edelim.  Dikkat edelim biz ne olmak istiyoruz. Şayet istediğimizi vermiş olsa vereceğine kendimizi hazırlamışmıyız?

 

 Bir kelam-ı kibarda (büyüklerin sözlerinden birinde söylendiği gibi) “Günah olarak sana kendi vücudun (Varlığın,benliğin,ben demekliğin) yeter”  manası nedir?  Kendi arzularımız isteklerimiz hemen önümüzde duran büyük dağlar gibi sıralanmış durmaktadırlar. Hangi geçitten geçeceğimizi bilmiyoruz. Daha önce hiç geçmemişiz. Nereden kaya düşer?  Nerede kurt vardır? Yılanların yuvası neresidir? Yaylası, çiçekleri nerede başlar? Hiç bilmiyoruz. Ancak bir Rehberimiz olursa yolu bilen, o zaman işimiz kolaylaşır. Rehberine uyarsan dağı geçebilirsin. Yani geçme ihtimalin var. Ama sen rehbere uymazsan, bende artık biliyorum, dağı karşıdan gördüm deyip kendince yolda gitmeye çalışırsan, sürüden ayrılırsan, sonucu herkesçe malumdur.

  

 Delilsiz varılmaz yollar harami

  

 der Yûnus Emre k.s...Hac yolunda deliller vardır,rehberler...Yolu gösterirler ki Kabe'ye varabilesin...

 

 "Ölü yıkayıcısının elinde ölü gibi ol!" demişler. Hatta ölmek gerek ki yıkayıcı seni istediği gibi yıkayabilsin. Kolunu bacağını oynatmadan uslu uslu durmalı. Yoksa temizlik tam olmaz. Sonuçta hayat zaman ile sınırlı. Yıkayıcı seni tam yıkamadan Azrail’i (as) görebilirsin.

 

 Hak sözünü tutmak gerek

 Varlığını silmek gerek

 Ölüm gelip tutmadan

 Öldüğünü bilmek gerek.

 

 Tarihe bir bakmalı. Neden o meşhur kadılar, sultanlar, âlimler o hayatlarını bırakmışlar. Oysa ki hepsi kendi alanında makam mevki sahibi idiler. Âlim, Zahid, Müdür, Padişah idiler. Hepsi makamı ve mevkiyi terk etti. Neden bir hırka bir lokma ya talip oldular. Yani gerçekten Müslim (teslim ) oldular. Çünkü başka yolu yokta ondan.

 

 “Cenabı Allaha giden yolların adedi yaradılmışların nefisleri sayısınca” denilmiyor mu ?Ama hepsi dağı geçmenin sulûk etmenin dairesi içindedirler. Yanı herkesin süluku kendi mûcibince olmakta. Ama hepsi tek şarta bağlı. Ölü gibi olmalı.

 

 Aziz kardeşim! Ölünün bir isteği olabilir mi. Şöyle kalbimize bakalım. Bizim elde ettiklerimizi biz arzuluyor mu idik te bize verildi? Yoksa biz arzulamadan mı bize veriliyor. Eğer ikincisi gibi ise korkma. Ne demiş büyüklerimiz?  “Sen ortaya cıktın ise kork. Ancak seni ortaya çıkardılar ise korkma.”

  

 Er refik sümme't tarik: Evvela arkadaş, yol arkadaşı, sonra yol...Arkadaş; tasavvuf ıstılahında Rehber Mürşiddir, sonra mana yolunda seyr-ü sefer...Kamil, olgun ehliyetli bir rehber bulmalıdır, yoksa na-ehil bir sahte rehber  bulursan daha yola çıkmadan tuzağa düşmüş sayılırsın...

  

 Vakit keskin bir kılıçtır , sen onu kesemezsen o seni keser , geçer gider denmiştir... En önemli şey nefsinin fena sıfatlarını izale edip güzel huylarla donatmak ,mutmainne olmaktır... Bunun için bir an evvel hareket etmelidir... "Heleke'l müsevvifûn" "Yarın yaparım diyenler, erteleyenler helak oldu" hadis-i şerifi bize zaman tanımıyor, yan gelip tembelleşme kapısını kapatıyor aziz kardeşlerimiz...

  

 Selam ve dua ile...

 

Top