Muridan
Mevlânâ'ya Hakaret Edenler Aynaya Baksın

Mevlânâ'ya Hakaret Edenler Aynaya Baksın

Bazı nasipsizler, bazı kendini bilmezler, zaman zaman başka mesele yokmuş, her şey bitmiş gibi, aslı astarı olmayan, hiçbir dayanağı bulunmayan sözler sarf ediyorlar. Şiirlerine baktığımızda, hayatını okuduğumuzda açık ve net olarak görürüz ki Mevlânâ’da hiçbir sapma ve ahlaksızlık hali mevcut değildir. Hele onun Kur’ân ve İslam hakkındaki sözlerine kulak verdiğimiz zaman kimsenin; “Mevlânâ mecusidir” deme hakkı yoktur ve olamaz da!

 

İnsan düşüncesine yepyeni bir mesaj veren ve İslam düşünürlerinin fikir ve sistemlerini, akidelerini ruh, akıl ve sevgi üçgeni içinde sunan; insanlığa ahlak, din, ilim ve akıl yolunda heyecan katarak yeni ufuklar açan Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî, müstesna bir insan, ilahi bir ışık, manevi bir güneştir. Onun insan düşüncesine verdiği en büyük mesaj Aşk, Sevgi ve Birlik’tir.

Akıl ve gönülleri kirden ve ikilikten kurtarmış ve temizlemiştir. Hz. Mevlânâ’nın tasavvufunda varlığın, yaratılışın ve hayatın manası Aşk’tır. Aşk ise Allah’ın vasıflarındandır. O’ndan başkasına âşık olmak da geçici bir hevestir. Yaratılışın sebebi, bütün hastalıkların tabibi, bencilliğin devası, elemlerin merhemi İlâhî Aşk’tır. Hz. Mevlânâ’nın kâinatı kucaklayan insan sevgisi ve hoşgörüsü, Allah’a olan hudutsuz aşkının ve Muhammedî feyze tam mazhar oluşunun tabiî neticesidir.

Ölümü de; kötü ve ümitsizlik verici bir şey değil, ‘Yaradan’a kavuşma’ olarak tanımlamıştır. O yüzden Konya’da her 17 Aralık gecesi ‘Şeb-i Arus’ olarak kutlanır. Çünkü Hz. Mevlânâ ölümü; Sevgili’ye kavuşma anı, yani düğün gecesi (Şeb-i Arus) olarak kabul etmiştir.

Hz. Mevlânâ için ölüm, Sevgili’ye kavuşmaktır. Bir gazelinde ölüm hakkında şöyle der:

Öldüğüm gün tabutum götürülürken, bende bu dünya derdi var sanma,

Benim için ağlama, yazık, vah vah deme,

Şeytanın tuzağına düşersen, o zaman eyvah demenin sırasıdır.

Cenazemi gördüğün zaman firak, ayrılık deme,

Benim kavuşmam, buluşmam işte o zamandır.

Beni toprağa verdikleri zaman, elveda elveda demeye kalkışma,

Mezar, cennet topluluğunun perdesidir.

Batmayı gördün değil mi? Doğmayı da seyret, güneşle aya gurûbdan hiç ziyan gelir mi?

Hangi tohum yere ekildi de bitmedi? Ne diye insan tohumunda şüpheye düşüyorsun?

 

O bir Hakk (c.c) dostu ve Peygamber (s.a.s) âşığıdır. Kendi zamanının en büyük müftüsü, sûfî, ârif ve âşıklarından birisidir. Hem kendi zamanını hem de kendinden sonraki zamanları derinden etkilemiştir, hala daha da etkilemeye devam etmektedir.

Mevlânâ (k.s), İslam dinini şiir, sanat, raks, müzik yoluyla en ince yorumlayan kişidir. Düşünce, tecrübe, birikim ve duygularını, öğrencileri ve çevresi aracılığı ile sonraki nesillere aktarmıştır:

“Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır."

“Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.”

“Herkes kendi zannınca dost oldu bana, kimse aramadı içimdeki sırları ama…”

Hz. Mevlânâ, hayatı boyunca Kur’ân hükümlerinin adabına riayet ederek Allah’ın haram kıldığı şeylerden kaçınmış; ilmini, irfanını, benliğini ve tüm varlığını Hz. Muhammed’in varlığında yok etmiş, gerçek takva sahibi bir şahsiyettir. Mevlâna, aziz ve yüce bir üstattır, büyük bir düşünürdür. Tek başına bir sistemdir, bir hayat ve düzendir. Ahlakı, ilmi, hikmeti, sevgisi, aklı, tavrı, idraki, davranışları ve her şeyi ile yüceliği öğreten bir hâl erbabıdır. Peygamber’in gerçek temsilcisi, aşkın ve aklın en yüksek öğesi ve gerçeğidir. Onun için, soyut bir Allah sevgisi yerine, somut bir sevgi, yani Hakk’ı halkta ve halkı Hakk'ta sevmek gerekir.

Büyük bir Hakk aşığı olan Mevlânâ, Aşkın Efendisi’dir ve Aşk’ta yok olmuştur. Bizzat aşktır. Aşkın ne olduğunu soranlara;

“Benim gibi ol da bil, ister nur olsun, ister karanlık, o olmadıkça, onu tamamıyla bilemezsin.”buyurmuştur.

Hz. Mevlânâ’ya göre insan, duygu ve düşüncelerden ibarettir. Yine bir şiirinde şöyle der:

Ey kardeş! Sen yalnız duyuş ve düşünüşten ibaretsin,

Geri kalanın ise sadece et ve kemiktir.

 

Hayatının son döneminin ürünü olan 6 ciltlik Mesnevîsi doğu edebiyatının en önemli ve en güzel edebî ve tasavvufî eserlerinden birisidir. Mesnevî yüzyıllar boyu değişik dillere çevrilmiştir. İngilizceye çevrilerek, yapıtın Batı dünyasında da tanınması sağlanmıştır. Bu muhteşem eser, Mevlânâ tarafından günün herhangi bir saatinde irticalen söylenmiş, kaydedilmiş ifadelerdir. Başka klasik eserlere nazaran çok iyi korunmuş ve kuşaktan kuşağa aktarılmıştır.

Mesnevî dostluğu arttırır, kutluluğa erenin sevinç ve şükrünü arttırır. Umut sahiplerinin umudunu arttırır. Sönen arzuları yeniden canlandırır, dağılmış bulutlar arasından doğan güneş gibidir.

Mevlevîlikise tamamen sevgi ve hoşgörü üzerine kurulmuş bir müessesedir. Mevlânâ’nın ölümünden sonra Mevlevîlik kurumsallaşmış ve Mevlevîhâneler ortaya çıkmıştır.

Hazreti Mevlânâ, Yaradan’a gönül veren, bütün dünyadaki yaratıkları Yaradan’dan ötürü sevmeyi ve bizlere sevgiden söz etmeyi öğreten bir aşk pîridir.

Bütün dünya, onun büyük bir mutasavvıf, büyük bir İslâm düşünürü olduğunda hemfikir olmasına rağmen nereden alındığı bilinmeyen, kendini ilim adamı pozisyonunda görenlerin böylesine çirkin, böylesine edep dışı ifadeler kullanmasını doğrusu tasvip etmek mümkün değildir.

Kem söz sahibine aittir.

Kazım ÖZTÜRK (zuhurdergisi.com sitesinden alıntıdır)

Top