Muridan
Latafet...

Latafet...

Hz. Enes (r.a) anlatıyor: Hz. Peygamber'le birlikte yürüyordum. Üzerinde Necran'dan gelme kenarı kalın bir cübbe vardı. Bir bedevî cübbenin eteklerine asılarak öyle bir çekti ki Resûl-i Ekrem'in (s.a.v) ensesi kızardı ve cübbe onun mübarek ensesinde iz bıraktı. Ve sonra şöyle dedi:

 

"Yâ Muhammed (s.a.v), benim şu iki deveme, yanında bulunan ganimet mallarından mal yüklet! Sen kendin ve babanın malından mal yükletmiyorsun ya!"
Resûl-i Ekrem (s.a.v) biraz sükût ettikten sonra şöyle buyurdular:
"Mal Allah'ın malıdır. Ben de onun kuluyum."
Sonra şöyle buyurdu:
"Ey Arabî! Bana yaptığın bu şeyin tıpkısı ceza olarak hakkında tatbik edilsin mi?" Bedevî,
"Hayır, çünkü sen kötülüğe, kötülükle mukabele etmezsin" dedi.
Bu cevap karşısında Hz. Peygamber (s.a.v) güldü.
Sonra onun bir devesine arpa, bir devesine de hurma yükletilmesini emretti.97
Yine Resûl-i Ekrem (s.a.v), Kureyş'in amansız eziyetleri karşısında canına kasteden kavmi için,
"Allahım! Kavmimi affet, onları hidâyetine sevket. Çünkü onlar bilmiyorlar!" diye hayır dua ediyordu.
Kâdî İyâz (rah.), Peygamber Efendimizin (s.a.v) bu duasındaki rahmet ahlâkını şöyle anlatır:
"Ey insan! Şu sözde bulunan fazilet, güzel ahlâk, büyük kerem, üstün sabır ve hilme bak!
O, kavminin kendisine yaptıklarına sadece sükût edip onları bağışladığını göstermedi. Onlara şefkat ve merhamet etti. Kendileri için şefaatçi olup,
'Allahım! Kavmimi hidayet et! Onları affet! Zira onlar bilmiyorlar (bilseler bana bu eziyeti yapmazlar)' diye dua ediyordu. Sonra, 'Kavmim!' diyerek, bu şefkat ve merhametin
sebebini ortaya koydu. Peşinden, 'Onlar bilmiyorlar!' diyerek, cehaletlerinden dolayı onlar adına Allah Teâlâ'ya özür beyan etti."98
Kendisini taşa tutup kan revan içinde bırakan Tâif'in düşük seviyeli insanlarına karşı Cebrail (a.s) ve dağlarla görevli melek tahammül edemeyip helak edilmeleri için kendisinden izin istemişlerdi. O ise Allah için hilim ve sabır gösterdi, beddua etmedi. Meleklere,
"Bunlar böyle, fakat ümit ederim ki onların zürriyetinden 'lâ ilahe illallah' diyecek ve Allah'a kulluk edecek bir nesil gelecektir" diyerek helaklerine mani oldu. Onun bu sabrı karşısında dağlarla görevli melek, "Gerçekten sen, Rabb'inin seni isimlendirdiği gibi99 Rauf'sun (çok bağışlayansın) ve Rahîm'sin (çok acıyansın)" dedi.100
Çok geçmeden Tâif halkı, İslâmiyet'le şereflenerek halka-i Muhammedi'ye girdiler ve onun saadetli meclisinde yer aldılar. Hz. Peygamberin affı en azılı düşmanları bile kuşatmıştı.
Onun affı sayesinde baş düşmanlar, dostlar sınıfına geçmişti.

 

97. Buhârî, Edeb, 68; Ebû Davud, Edeb, 1 (nr. 4775); Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/153; Münzirî, et-Tergîb ve't-Terhib, 3/419; Ebû Nuaym, Delâilü'n-Nübüvve, 1/184; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 1/318; ibn Ebü'd-Dünya,Mekârimü'l-Ahlâk, nr. 380; Zehebî, Siyeru A'lâmi'n-Nübelâ, 2/386; Begavî,el-Envâr fî Şemâili'n-Nebî, 1/173; Gazâlî, İhya, 2/1471; Kâdî iyâz,eş-Şifâ, 1/83; ibn Kesîr, Şemâilü'r-Resûl, s. 65; es-Sîretü Nebeviyye,3/682.
98. Kâdî İyâz, eş-Şifâ, 1/83.
99. Allah Teâlâ Kur'ân-ı Kerîm'de Hz. Peygamber'e (s.a.v) "Rauf" ve "Rahîm" isimlerini vermiştir, bk. Tevbe 9/128.
100. Şâmî, Sübülü'l-Hüdâ ve'r-Reşâd, 2/440; ibn Kesîr, es-Sîretü'n-Nebeviyye, 2/152; Zerkânî, Şerhu alâ Mevâhibü'l-Ledünniyye, 2/52.

Top