Muridan
Hz. Ukkaşe (r.a)

Hz. Ukkaşe (r.a)

Fetih suresi nazil olunca Peygamberimiz (s.a.v) Hz. Cebrail’e (a.s): - Ey Cebrail! Öleceğimi anladım, diye buyurunca Cebrail (a.s):

- Senin için ahiret dünyadan daha hayırlıdır. Rabbin sana istediğini verecek sen de razı olacaksın.(1) dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) müezzini Bila-i Habeşi’ye insanları cemaatle namaz kılmak üzere toplanmaları için çağırmasını emretti. Bütün muhacir ve ensar Mescid-i Nebi’de toplandı. Peygamberimiz onlara namaz kıldırdıktan sonra minbere çıktı, Allah’a (azze ve celle) hamd etti ve insanlara hitap etmeye başladı. O’nun bu konuşması sırasında kalpler ürperdi, gözler ağladı. Sonra şöyle dedi:

- Ey insanlar sizin için nasıl bir Peygamberdim? Onu dinleyenler:

- Allah mükafatını versin, çok iyi bir Peygambersin. Sen bizim için merhametli bir baba, şefkatli ve öğüt veren bir kardeş gibiydin. Allah’ın sana vahyettiğini bize ilettin. Bizleri Allah’ın yoluna hikmetli ve güzel sözlerle davet ettin. Allah ümmetlerine yaptıkları görev nedeniyle peygamberler vereceği mükafatın en güzelini sana versin, dediler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:

- Ey Müslüman topluluğu! Sizin üzerinizde bulunan hakkım ve Allah adına sizden kime bir haksızlık yapmışsam kıyamette hesaplaşıp hakkını almadan önce şimdi ayağa kalkıp hakkını benden almasını istiyorum. Hiç kimse kalkmayınca Peygamberimiz bunu üç defa tekrar etti. Üçüncü defa söyledikten sonra Müslümanlar arasında bulunan ve kendisine Ukkaşe denilen yaşlı bir sahabe ayağa kalktı. Müslümanları yararak ilerledi. Rasûlullah’ın (s.a.v) önünde durdu ve şöyle dedi:

- Anam babam sana feda olsun ey Allah’ı elçisi! Eğer ısrar etmeseydin Sen’in karşına çıkıp bir şey istemeyecektim.  Bir savaştan sonra gazilerin arasındaydım. Ayrılmak üzereyken develerimiz yan yana geldi. Devemden indim. Ayağını öpmek için sana yaklaştığımda değneğini kaldırdın ve sırtıma vurdun. Kasten bana mı vurdun yoksa devene mi vurmak istemiştin, bilmiyorum. Bunun üzerine Allah Rasûlü (s.a.v):

- Ey Ukkaşe! Sana kasten vurmaktan Allah’a sığınırım. Ey Bilal! Git kızım Fatıma’ya uzun bir değnek getir, diye buyurdu. Bila Habeşi şaşkınlıktan ellerini başının üzerine koyarak:

- O, Allah’ın Peygamberi ve kendisine kısas yapılmasını istiyor, diyerek Hz. Fatıma’nın (r.anha) yanına geldi. Kapıyı çaldı ve:

- Ey Peygamber’in kızı! Bana uzun bir değnek ver, deyince Hz. Fatıma (r.anha):

- Bugün ne hac günü ne de O’nun savaştığı bir gün. Babam uzun değneği ne yapacak? Diye sorunca Bilal-i Habeşi:

-Babanın yaptıklarından haberin yok. Allah’ın elçisi borçlarını ödüyor, dünyayı terk ediyor. Kendisine kısas yapılmasını (kendisinde hakkı olanların haklarını almasını) istiyor, dedi. Bunun üzerine Hz. Fatıma (r.anha):

- Ey Bilal! AllahI2n elçisine kısas yapmayı kendisine layık gören kimdir? Hasan ve Hüseyin’e haber ver. O adamın yanına gitsinler de almak istediği hakkını onlardan alsın. Peygamberimizden almasına izin vermesinler, dedi. Bilal-i Habeşi mescide girip değneği Raslullah’a (s.a.v) verince O da Ukkaşe’ye verdi. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer (r.anhuma) bunu görünce ayağa kalktılar ve:

- Ey Ukkaşe! İşte önündeyiz. Hakkını bizden al, Peygamberden alma deyince Rasûlullah (s.a.v):

- Bırak ey Ebu Bekir sen de bırak ey Ömer! Alla sizin değerinizi ve makamınızı biliyor, diye buyurdu. Bunun üzerine Hz. Ali (r.anh) ayağa kalktı ve:

Benim hayatım Allah’ın elçisinin hayatının önündedir, işte sırtım hakkını kendi elinle benden al ve bana (O’nun yerine) yüz sopa vur ama Allah’ın elçisinden alama deyince Rasûlullah (s.a.v):

- Otur ey Ali! Allah senin değerini ve niyetini biliyor, diye buyurdu. Sonra Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (r.anhuma) kalktılar ve:

- Ey Ukkaşe! Sen bilmiyor musun biz Allah’ın elçisinin torunuyuz. Hakkını bizden alman Peygamberden alman gibidir deyince Rasûlullah (s.a.v):

- Gözümün nuru torunlarım! Siz de oturun. Allah sizin makamınızı bilmektedir. Daha sonra Allah Rasûlü (s.a.v):

- Ey Ukkaşe! Vuracaksan vur deyince Ukkaşe (r.anh):

- Ey Allah’ın elçisi! Bana vurduğunda üzerimde elbise yoktu deyince Peygamberimiz sırtını açtı. Müslümanlar yüksek sesle ağlıyorlardı. Onlar şöyle dediler:

-Ukkaşe’nin Allah Rasûlü’ne (s.a.v) vurduğunu görüyor musun? Ukkaşe (r.anh), Peygamberimizin sırtına baktı. Sırtı sanki Mısır’da dokunan ince ve beyaz ketenden dokunmuş ipek gibiydi. Zaman kaybetmeden sırtını öptü ve şöyle dedi:

- Anam babam sana feda olsun ey Allah’ın elçisi! Sana kısas yapmaya kim cüret edebilir? Nebi (s.a.v):

-Ya hakkını alman için gerekeni yap ya da affet, deyince Ukkaşe (r.anh):

- Kıyamet gününde Allah’ın beni affetmesini umarak sizi affediyorum, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v):

- Kim cennetteki arkadaşımı görmek isterse bu adama bakasın, diye buyurdu. Sonra orada bulunanlar ayağa kalkıp Ukkaşe’nin (r.anh) alnından öperek:

- Seni tebrik ederiz. Çok büyük bir mertebeyi ve Peygamberin cennetteki arkadaşlığını elde ettin, dediler.(2)

 

 

1.Duha Suresi 93/ 4-5.

2.Heysemi, Nureddin, Mecmauz’z-Zevaid ve Menbau’l Fevaid, Kahire, 1994, c.9, s.40.

Top