Muridan
İlahi Deryadan İnciler - İhtilaf mı, İbret mi?

İlahi Deryadan İnciler - İhtilaf mı, İbret mi?

Zuhur Dergisinden bir yazısını siz değerli mûridan ile paylaşarak Merhum Dr. Zafer TORTUM kardeşimizi vefatının yıl dönümünde rahmetle ve minnetle anıyoruz.

İnsan, yeryüzünde Allahü Teâla’nın (c.c) temsilcisidir.
 
Kadir-i Mutlak olan Yüce Yaradan’ımızın (c.c) büyük bir lütufla muhatap olduğu insanoğlu! Acaba bu lütfun, biçilen bu manevi değerin farkında mıdır?
 
    Geçmişte filozof geçinen birtakım kişilerin dediği gibi insan sadece düşünen bir hayvan/canlı mıdır acaba? Yoksa Rabbimizin, “yeryüzünde sen benim temsilcimsin!” lütfuna mazhar olarak vücuda getirdiği, nice mucizevî beşeri nimetlerle donattığı varlık değil midir? Diğer bütün mahlûkattan farklı olarak, akıl ve ruh gibi üstünlükler bahşettiği insanın kâinattan ibret alması gereken nice deliller yok mudur?
 
Kur’ân-ı Kerim’de Yüce Allah şöyle buyuruyor:
 
“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için elbette ibretler vardır.”[Âl-i İmrân 190]
 
Evet, zahirde gece ile gündüz birbirine zıt, ihtilaflı görünse de aslında ne kadar da bir bütünlük içindeler. Sürekli gündüz olsaydı, istirahat edilen geceyi üzerimize kim getirebilirdi? Ya da tam tersi devamlı gece olsaydı, geçimimizi temin için güneşi ortaya çıkartıp gündüzü kim getirebilirdi? Gece olmadan gündüzün veya gündüz olmadan gecenin kıymetini anlayabilir miydik? Akıl sahiplerinin ibret alması gerekmez mi?
 
Bütün bu kâinat kitabında, yaratılan mahlûkatta, insanın içtimai ve hususi hayatında ve hatta kendi bedeninde bunun gibi fark edilmesi gereken nice durumlar vardır. Çoğu ihtilaflı, tezat gözüken şeyler aslında Yüce Rabbimiz‘in (c.c)  biz akıl sahiplerinin ibret alması ve O’nun (c.c) büyüklüğünü, şanını, yüceliğini beşer ölçüsünde anlayabilmemiz için sunulan deliller manzumesidir.
 
Sevgili Peygamberimiz ’in  (s.a.s) amcası Hz. Abbas’ın (r.a.) rivayet ettiğine göre Efendimiz (s.a.s)  buyuruyor ki:
 
“Beş şey gelmeden evvel şu beş şeyi ganimet bilip değerlendirin:
 
-İhtiyarlık gelip çatmadan evvel gençliğin,
 
-Hastalıktan evvel sıhhatin,
 
-Fakir düşmeden evvel varlıklı olmanın
 
-Meşguliyetten evvel boş zamanın,     
 
-Ve ölüm gelmeden evvel hayatın kıymetini bil, bunların hakkını ver!”[Buhârî, Rikâk/3; Tirmizî, Zühd/25; Hâkim, Müstedrek, IV, 341]
 
Allah Rasulü’nün (s.a.s) hayati gördüğü ve bunlardan dolayı hesaba çekileceğimizi bildirdiği, nimetlerin en önemlilerinden olan bu beş şeydeki -ihtilaf gibi gözüken - derin bütünlüğü anlamamız gerekir.
 
Yaşlı bir kişi kadar gençliğin, bir hasta kadar sağlık sıhhatin değerini anlayan olmaz. Fakir düşen, zengin zamanının kıymetini bilip, malını Allah (c.c) yolunda harcaması ne güzel bir ameldir. Hayat meşgalesine dalmadan boş zamanlarını ibadet ve Allah (c.c) yolunda hizmet ile geçirse insan, müthiş kazanımlar elde edip, daha önemlisi Rabbimizin rızasına ulaşmak için fersah fersah yol kat etmez mi? Ve tabi en önemlisi ölüm gelmeden, hayatın bir imtihan olduğunu; dünyayı ahiretin tarlası olarak görenlerin burada ektiği iman, ihlâs vb. Muhammedî (s.a.s) tohumların meyvelerini öte âlemde meyvelerini toplayacağını bilmek akıl sahibi olana çok mu zor, ağır geliyor?
 
Bu ihtilaflı veya tezat gibi anlaşılan beş şeydeki mana derinliği ve bütünlüğü, biri olmadan diğerinin tam anlaşılamaması Yaradan’ın yeryüzündeki temsilcilerine ne kadar zarif, ne kadar anlamlı bir hediyesidir.
 
Yine, insan bedeninde ihtilaflı, tezat gibi görünen, akıl sahipleri için ibretlik hadiseler vuku bulur. Mesela akciğerlere kalpten gelen oksijensiz kirli kan, solunumla oksijenlenip tekrar akciğerlerden kalbe temiz kan olarak gönderilir. Nefes alıp verme olmasaydı vücut kanı temizleyemezdi.
 
Vücudumuzda hissettiğimiz ağrıların bir nimet olduğunu biliyor muyuz? Bedenin bir bölümünde duyduğumuz ağrı, bir sinyal gibi insanı uyarır. O da, bunun için doktora gider. Muayene, tahlil ve tetkik yaptırıp hastalığının nedenini teşhis ettirerek gerekli tedavisini yaptırır.
 
Yüksek tansiyon hastası olan bir kişinin enseden başa vuran şiddetli ağrı ve burun kanaması olduğunda iyi ki kanamış deriz. Çünkü bu şekilde hiper tansiyona bağlı intra serebral hemoraji (beyin kanaması) riski azalmaktadır.
 
Uykusuzluk rahatsızlığı olan bir insan, buna bağlı vücudunda oluşan olumsuz halleri gördükçe sağlıklı bir uykunun nasıl büyük bir nimet olduğunu anlayıverir. Çünkü sağlıklı normal bir uyku, kişiye dinçlik, bedene dinlenme hissi ve güçlenmiş bir bağışıklık sistemi kazandırır.
 
Yeryüzünü bin bir çeşit nimetlerle donatan Yüce Rabbimiz ’in yağmurun yağmasındaki mucizesi ve peşine güneş açmasındaki hikmeti kaçımız anlayabiliyoruz? Kimine göre ıslanma sebebi olan yağmur olmasaydı acaba ne olurdu? Susuzluktan kırılan ekinler, hayvanlar, insanlar kısacası hayat olabilir miydi? Ve peşinden bulutların kaybolup, içimizi ısıtan, parlak ışıklarıyla dünyamızı aydınlatan güneşin ortaya çıkması ne büyük bir mucizedir. Tıpkı karanlıklardan aydınlığa, günahlardan tövbeye yönelen; afakanların bir mengene gibi sadrını sıkıştırdığı insanın hüzün ve kederden manevi sevinç ve rahatlamalara doğru yelken açması gibi…
 
Yine; bembeyaz örtüsüyle yerküreyi kaplayıp, şiddetli soğuğuyla kimi zayıf insanlarda depresyona bile neden olabilen Kış mevsimi sonrası gelen İlkbahar. Yüce Yaradan’ın ölümden sonra nasıl diriltileceğimiz konusunda; peş peşe gelen Kış-İlkbahar dönüşümünü örnek vermesi akıl sahipleri için ne kadar da manidar.
 
Çoğu âlim tarafından ahir zaman olarak kabul edilen günümüzde zulümler, zalimler olmasa, adalet ve adil yöneticinin kıymeti bilinir miydi? Bela ve zulme uğrayanlar, Aziz ve Celil olan Rabbimizin buyurduğu gibi “’Sabır ve namaz ile dua edenler” dibe vurdukları yerden yeniden yüzeye ve sebat ederlerse daha da yükseklere kanat açmazlar mı? Manevi mertebelerini kat kat arttırmazlar mı?
 
İşte bütün bu peş peşe birbirini takip eden, kimine göre bazıları şer olan ama “Siz bir şeyden hoşlanmazsınız; oysaki o sizin için bir hayırdır. Yine olabilir ki, siz bir şeyi seversiniz, oysaki o sizin için bir kötülüktür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” [Bakara, 216]hükmünü kâinata nakış nakış işleyen Allahü Teâlâ’yı sürekli hatırlamak, zikretmek, hayatımızı buna göre yönlendirmek durumundayız. Bu tezat ve ihtilaflı görünen konularda; kâinatta muhteşem bir nizam ve ahenk var eden, akıl sahiplerine delil ve ibretler sunarak ezeli ve ebedi Hayy (c.c) olan Mutlak bir güç olduğunu unutmamalıyız. Bunun için yapılabilecek en güzel ve en önemli şey Allah’ı (c.c) zikretmektir.
 
Çünkü “Allahü Teâlâ’yı zikredenle zikretmeyen arasındaki fark diri ile ölü arasındaki fark gibidir.” [Buhârî, Deavât/67] buyuruyor, Nebiler Sultanı (s.a.s).
 
Yoksa biz akıl sahibi değil miyiz?
 
zuhurdergisi

Top