Muridan
Rabbim, Bunu Boş Yere Yaratmadın

Rabbim, Bunu Boş Yere Yaratmadın

Rabbimiz bizi, insanları yarattı. Dünya misafirhanemize yerleştirdi. Nasıl yaşayacağımız gerektiğini kılavuzumuz olan Kur’an-ı Kerimde bildirdi. Bu yaşayış kurallarını pratiğe dönüştüren bir kutlu Resul (s.a.s) gönderdi, âlemlere rahmet, bizlere en güzel örnek.

Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde, devenin yaratılmasında, göğün yükseltilmesinde, dağların dikilmesinde, yeryüzünün yayılmasında mutlaka akıl sahipleri için elbette ibretler vardır. Her şey bir hikmetle yaratılmıştır. Bu hikmetlerin bir tanesi de: beyindir.
 
İnsanı hayvandan ayırt eden iradedir, düşünme kabiliyetidir, beyindir. Allahu Teâla (c.c) beyni muazzam bir şekilde yaratmıştır. Hem bilişsel hem de duygusal gelişimin birleştiği yerdir beyin. Matematik sorusu çözerken, hareket ederken, araba sürerken, ders çalışırken, yemek yerken hep beyin kullanılır. Beyinde, amigdala denilen duygusal bir santral vardır. Bütün duygular burada üretilir. Buradan korteks denilen bölgeye iletilir. Kortekste bu duygular dinlendirilip adeta süzgeçten geçirilir ve duygular mantık ile karşı karşıya gelir. Bunun sonucunda ya duygularımız kazanır ya da mantığımız. Bu sinyaller beynin bir kısmından diğer kısmına gönderilir ve kişiye göre en uygun davranış veya hareket ne ise onu gerçekleştirir. Diyelim ki bir kimse size iltifatta bulundu. Bu sizin çok hoşunuza gider. O anda amigdalada olumlu pozitif duygular oluşur. Bu duygular kortekse ulaşır ve orada mantık devreye girer, olayı değerlendirip pozitif düşünceyle hareket etmemizi sağlar. İltifata karşılık olarak “Allah razı olsun, bu sizin güzel bakışınızdan, iyi niyetinizden kaynaklanıyor” diye karşılık veririz.
 
Diyelim ki bir kimse size birden küfretmeye başlar. O anda siz o kişinin söylediklerini algılarsınız. Daha tepki vermeden önce o küfürleri ilk duyduğunuz anda amigdalada duygular gelişir. Yaşanan hadise olumsuz olduğu için olumsuz duygular oluşur. Fakat bu duygular önce kortekse gönderilir. Burada mantık devreye girer. Siz ilk başta sinirlenip küfre küfür ile karşılık vermeye meyil edebilirsiniz. O anda söyledikleriniz ağzınızdan bir anda makinalı tüfek gibi çıkıverir. Öyle şeyler söylersiniz ki “bu sözleri ben mi söyledim ya” diye şaşırırsınız, pişman olursunuz. Sonrada öfkeyle kalkıp zararla oturduğunuzu anlarsınız. Bu olayın bir de tam tersini düşünelim. Olumlu düşünceler ağır basar, anlarsınız ki cahille cahil olmamak gerektiğini, “Sen af yolunu tut. İyiliği emret, cahillerden yüz çevir” (A’râf, 7/199)ayetini hatırlar, “Yâ Sabır” der susarsınız. Bu sinyallerin amigdaladan kortekse ulaşma süresi çok çok azdır. Bir katil bu mücadeleyi yaşar ama duygusu ağır basar o anda. O an dönüş yoktur, çeker tetiği ve pat öldürür.  “Acele iş şeytandandır, teenni (dikkatli yavaş hareket etmek) Rahmandandır” buyurmaktadır Peygamberimiz (s.a.s) İşte düşünmeden, beklemeden, sindirmeden, ölçüp tartmadan yapılan işin kötü sonu budur.
 
En güzel örneğimiz, hayran kaldığımız Peygamberimiz’in (s.a.s) o mübarek ağızlarından ne hikmetler, ne mucizeler, ne güzellikler damlıyor. O’nun davranışları ne güzel zarafet tohumları saçıyor... Bu davranışlardan bir tanesi de öfke anında ne yapılması gerektiği. Öfke nedir? Nasıl giderilir? İşte Rasûlullâh açıklıyor: “Öfke şeytandandır, şeytan da ateşten yaratılmıştır, ateş ise su ile söndürülmektedir; öyleyse biriniz öfkelenince hemen kalkıp abdest alsın.”(Ebû Dâvûd, Edeb 4, 4784)
 
Başta Peygamberimiz öfkenin kaynağını açıklar: baş düşmanımız şeytandandır. Euzu besmele ile onun şerrinden Allah’a sığınırız. Şeytan ateştendir, ateşi ise su söndürür. Kişi öfkelendiğinde şeytanlaşır, yüzü kıpkırmızı oluverir, kendinden geçer, gözü döner adeta.
 
Bu ani öfkeyi engellemek için ne yapmamız gerekiyor? Kalkıp abdest almamız gerekiyor. Dikkat edelim, öfke ânı ile harekete geçme ânı arasında ne kadar an vardır? Bir kaç dakika vardır, değil mi? İşte Peygamberimiz’in (s.a.s) tavsiyesi de budur, ümmetinden bir kimse o öfke anına yakalanırsa, hemen kötü eyleme kalkışmasın, bulunduğu yerden kalksın, yürüsün lavaboya doğru, musluğu açsın, güzelce abdestini alsın, öfkesi sönsün, dinsin, ferahlasın. Bir diğer hadis-i şerifte Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Biriniz ayakta iken öfkelenirse hemen otursun. Öfkesi geçerse ne ala geçmezse yatsın.”(Ebû Dâvûd, Edeb 4, 4782)Yine bir kimse öfke anında ayakta ise, oturmalı. Öfkesinin geçmesini beklemeli, geçerse ne güzel, geçmezse bir sonraki aşama olan yatmaya geçmeli. Bu tavsiyeler hepsi fiillerdir, hareketlerdir. Bir nevi kafa dağıtmaktır, düşünceyi başka yöne çevirmektir, başka şeylerle meşgul olmaktır, başka şeylere odaklanmaktır. Ki kötülük işlemeyelim, zarara ziyana uğramayalım. Peygamberimiz (s.a.s) bizlere iyiliği emredip, kötülükten men ediyor. Bizi her türlü zarardan koruyor. Kortekse ulaşan sinyallerin mantıkla, düşünceyle bir süzgeçten geçirilmesini istiyor. Öfkeyle kalkıp, eyleme geçip, pişman olmamızı engelliyor. Ümmetinin gelmiş geçmiş günahlarının bağışlanması için dua eden O Kutlu Yâr, bize ne kadarda düşkündür!
 
İşte,  Sen Ahmed-i Mahmûd-i Muhammed’sin (s.a.s) Efendim,
 
Hakk’tan (c.c) bize Sultân-ı müeyyedsin Efendim!
 
Kerem Sahibi olan Rabbimiz’e (c.c) sonsuz şükürler, en Sevgiliye binlerce salat ve selamlar olsun!  İşte bizde tekrar tekrar huşu ile aşk ile muhabbet ile diyoruz ki:
 
“Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, Seni eksikliklerden tenzih ederiz...”
 
***
Ayşe DEMİRCİOĞLU

Top