Muridan
Niyetin Bozuksa...

Niyetin Bozuksa...

“Ey Utbe b. Rebia! Vallahi, senin gayretin ne Allah, ne de Allah’ın Resûlü içindir; ancak burun onu­run içindir!

 Peygamberimiz (a.s), bir gün, Mescid-i Haram’a girmişti. O sırada, Kureyş müşrikleri Kabe’nin yanında bulunuyorlardı.

 Peygamberimizin (a.s) Mescid-i Haram’a geldiğini gören Ebu Cehil, Abdi Menaf oğulları­na:

 “Ey Abdi Menaf oğulları! İşte, bu sizin peygamberinizdir” diyerek alay etmek isteyince, Utbe b. Rebia:

 “Bizden bir peygamber veya bir hükümdar olmasını, sen ne diye beğenmiyor, çirkin görüyorsun?!” dedi.

 Bu konuşmalar ya Peygamberimize (a.s) haber verildi, ya da Peygamberimiz (a.s) konuşmaları duyup yanlarına vardı ve:

 “Ey Utbe b. Rebia! Vallahi, senin gayretin ne Allah, ne de Allah’ın Resûlü içindir; ancak burun onu­run içindir!

 Sen de, ey (Ebû Cehil) Amr b. Hişam! Vallahi, çok geçmeden başına öyle bir felâket gelecek ki, sen pek az gülecek, pek çok ağlayacaksın.

 Sizler de, ey Kureyş ileri gelenleri! Vallahi, çok geçmeden, hoşlanmadığınız şeye (İslâmiyete)-istemediğiniz halde- gireceksiniz!” buyurdu.(1)

 Yine, bir gün de, Ebu Cehil ile Ebu Süfyan oturup konuşuyorlar, Peygamberimiz (a.s) da onların yanlarından geçiyordu.

 Ebu Cehil, Ebu Süfyan’a:

 “Ey Abduşşems oğulları! İşte, sizin peygamberiniz!” diyerek alay etmek isteyince, Ebu Süfyan kızdı ve:

 “Bizden bir peygamber olmasına sen ne diye şaşıyorsun?! Bizim içimizde bir peygamber bulunur da karşımızdakinde bulunmazsa; bu, onun bizden daha az ve daha zelil olduğunu ifade eder!” dedi.

 Bunun üzerine, Ebu Cehil:

 “Yaşlılar dururken, onların arasından bir gencin peygamber olmasına şaşarım!” dedi.

 Peygamberimiz (a.s), onların bu konuşmalarını işitince, yanlarına vardı ve:

 “Sen ey Ebu Süfyan! Allah ve O’nun Resûlü için değil, fakat soy yakınlığı gayretinden dolayı kızdın!

 Ey Hakem’in babası! Sen de pek az gülecek, pek çok ağlayacaksın!” buyurdu.(2)


 [1] Taberî, Tarih, II, 231, İbn Esîr, Kâmil, c . 2, 93.

 [2] Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, II, 284, Ebu’l-Fidâ, el-Bidaye ve’n-Nihâye, III, 65.

Top